Geçtiğimiz günlerde TUSAŞ’a yapılan terör saldırısında 5 şehit verilmiş 25 çalışan yaralanmıştı. Ülke yastayken vur patlasın çal oynasın şeklinde konser veren Bilim Üniversitesi’nde gece yarılarına kadar öğrenciler ve yönetim hem içmiş hem de eğlenmişti. Bilim Üniversitesinin çiçeği burnunda Rektörü Prof Dr. Semih Ekercin, durmak bilmiyor. Bilim Üniversitesi toplum tarafından çok...
01.11.2024
0
Fatih Gürbüz’ün yazısını okumak için tıklayınız…
24.10.2024
0
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin grup konuşmasında DEM’e yaptığı çağrıyı sosyal medya hesabından eleştiren Muratpaşa Belediye Başkanı Ümit Uysal’ı MHP Muratpaşa İlçe Başkanı Sadullah Güneş ağır şekilde eleştirdi. MHP Muratpaşa İlçe Başkanı Sadullah Güneş, sosyal medya hesabından Muratpaşa Belediye Başkanı Ümit Uysal’a aynen şunları söyledi; Haddini bil…! Rezidans solcusu …...
23.10.2024
0
Antalya Barosu Olağan Genel Kurulu Toplantısı ve Seçimleri 12 Ekim 2024 tarihinde yeterli çoğunluk sağlanamadığından 19-20 Ekim 2024 tarihinde Nazım Hikmet Fuar ve Kongre Merkezinde yapılacak. Türkiye’nin dördüncü büyük barosu olan Antalya Barosunda bu yıl 8 bine yakın avukat oy kullanacak. Mevcut başkan Av. Hüseyin Geçilmez tekrar aday olmazken; seçimde...
14.10.2024
0

Kıbrıs ’da 454.Yıl Kutlaması…

Kıbrıs ’da 454.Yıl Kutlaması…
Yayınlama: 29.07.2024
Düzenleme: 29.07.2024 08:02
42
A+
A-

( Milli Davamız KIBRIS )

Sevgili okurlarım!

Hepimiz gurur ile Yavru vatan Kıbrıs’ta “20 Temmuz Barış ve Özgürlük Bayramı’nın 50’nci yıl dönümü kutlamalarını tv ‘da haber bültenlerinde seyrettik.

Başta Cumhurbaşkanı ve Devlet Erkanı, Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanın katılmasıyla 50. Yıl kutlaması oldukça coşkulu geçti.

Bu hafta yazı köşemde YAVRU VATAN KIBRIS konusunu geçmiş tarihi ile, bugün mevcut konumuyla, siyasi ekonomik stratejik yapısıyla, tespitlerimle, kısa hatırlatma notlarım ile ele alarak sizleri bu konuda aydınlatmak istiyorum.

Makale başlığını özellikle” 454. Yıl Kutlaması” olarak yazdım. Çünkü Türkler Kıbrıs da 50 yıldır değil, 454 yıldır var. Kıbrıs yüzyıllar boyunca Osmanlı hakimiyetinde kalmış bir Türk Yurdu. İlk Kıbrıs’a ayak basmamız 1570 yılında olmuş.

Kıbrıs’ı İskenderun’a bağlayan kara parçasının Kuzey yarım küredeki dağ buzulların erimesi sonucu sular altında kalması ile ve ara yerdeki başlarının çökmesi sonucu Kıbrıs bir ada olarak son şeklini almış oldu.

Türkçede Kıbrıs, Arapça’da Kubrus (Kubruş), Batı dillerinde “Cyprus, Cypre, Gipros, Cypren” olarak adlandırılan ada, Hitit kaynaklarında Alaşya (Alasya) ve Mısır kaynaklarında Asi, Asurlularda Yatnana veya Ya, İbranilerde Kittim denilen Kıbrıs, Kypros olarak ilk defa Homeros’ta geçer.

Kıbrıs Adası büyüklük açısından İtalya’ya bağlı Sicilya ve Sardinya adalarından sonra Akdeniz’in en büyük üçüncü adasıdır. Akdeniz’in kuzeydoğusunda yer alan adanın, kuzeyinde 65 km mesafe ile Türkiye, doğusunda 112 km mesafe ile Suriye, 267 km ile İsrail, 162 km ile Lübnan, güneyinde 418 km ile Mısır; kuzey batısında ise, 274 km ile Yunanistan yer almaktadır

Kıbrıs, Osmanlı İmparatorluğu’nun kontrolüne geçmeden önce, Doğu Akdeniz’deki Osmanlı’ya ait gemilere akın yapan Hristiyan korsanlarının sığınağı haline gelmişti. Bu korsanlar genellikle deniz ticaret gemilerine ve hacca giden yolculara saldırarak buradaki yol güvenliğini yok etmekteydi. Bunun gibi nedenlerden dolayı Osmanlı Devleti açısından Kıbrıs’ın alınması güvenlik açısından önem arz etti.

Kıbrıs, Osmanlı Lala Mustafa Paşa komutasındaki ordu ve Piyale Paşa komutasındaki donanma ile birlikte yaya 60.000 kişiden oluşan Osmanlı Ordusunun 2 Temmuz 1570’te Kıbrıs’ da Limasol’a çıkması, akabinde 4 Ağustos 1571’de Magosa’nın Venedikli Magosa Kale Komutanı Bragadino’nun beş maddelik bir antlaşmayla kaleyi teslim etmesiyle sonuçlanan bir seferle Osmanlı İdaresine girmiş oldu. Osmanlı İmparatorluğu tarafından Kıbrıs’ın ele geçirilmesiyle Osmanlı Devleti Doğu Akdeniz’e tamamen hâkim oldu.

Kıbrıs ele geçirildikten sonraki tarihte adada çok az sayıda Ortodoks Rum vardı. Çünkü Venedikliler Katolik idi ve Ortodoks Kilisesi’ne yaşama hakkı tanımıyordu. Ada Osmanlı hakimiyetine geçince, Osmanlı Devleti Ortodokslara serbestçe kilise kurma ve gelişme imkânı sağladı. Böylece adada Katolik Kilisesi etkinliğini kaybetti ve Ortodoks Kilisesi zamanla gelişti.

1571 yılında Kıbrıs’ta yapılmış bulunan nüfus sayımında yerli halkın nüfusu 150.000’dir. Burada bulunan Türk askeri ise 30.000 kadardır. Adanın tamamının kontrol edilmesinin ardından Karaman’dan Beyşehir, Ürgüp, Niğde, Aksaray, Akşehir, Maraş gibi Anadolu’nun orta kesiminde kalan şehirlerinden aileler getirilerek yerleştirildi. 1831 yılında yapılan nüfus sayımına göre Kıbrıs’ta 15.585 Müslüman erkek ile 29.780 gayrimüslim erkek yaşamaktadır. Kıbrıs Harekatı’ndan sonra da Türkiye Cumhuriyetinin birçok ilinden adaya yerleşmeye gidenler oldu.

Lefkoşa’da 1209 tarihinde Saint Sophia Katedrali olarak yapılan, 1571 tarihinde Osmanlı İmparatorluğu tarafından camiye dönüştürülen Selimiye Camii, günümüzde Kıbrıs’ın en büyük camisi konumundadır.

Günümüzde Abdülhamit hayranları “Cennet mekan, Abdülhamit Han” diyenler bilsin ki; Abdülhamit siyasetinin ilk kurbanı: KIBRIS olmuştur.

Abdülhamit Kıbrıs’ı neden İngilizlere verdi? İngiltere, hem Hindistan sömürge yolunun güvenliğini sağlamak hem de Anadolu’yu daha yakından kontrol edebilmek için Kıbrıs’ı kendi kontrolüne almak

istedi. 1878 yılında Osmanlı Devleti’nin Rusya karşısında aldığı mağlubiyet İngiltere’ye bunun için fırsat bildi. İngiltere ve Osmanlı arasında 4 Haziran 1878’de Kıbrıs Mukavelenamesi imzalandı. 2 maddelik bu antlaşmaya göre Anadolu’da İngiltere’nin Rusya’ya karşı Osmanlı’yı rahat savunabilmesi için Kıbrıs İngiltere’ye terk ediliyordu. İngilizler adaya İngiliz kraliçesi tarafından atanan Sir Garnet Wolseley komutasında bir kuvvetle 22 Temmuz 1878’de Larnaka’dan çıktı. Adada bir direniş olmaması için padişah fermanı gönderildi ve İngiliz subaylar bu fermandan birer örnek ile adaya çıktılar ve Kıbrıs’ta 308 yıl süren Türk egemenliği tamamen bitti. Maalesef Osmanlı Padişahı Abdülhamit han fermanı ile herhangi bir direniş görmeden İngiliz askerleri kolayca adaya çıktı.

Kıbrıs Antlaşması : 4 Haziran 1878’de Padişah Abdül Hamit’le İngiltere yönetimi arasında imzalanan ve aynı yıl 12 Temmuzda İngilizlerin Kıbrıs’ı işgal etmelerine yol açan “Kıbrıs Konvansiyonu” (Cyprus Convention) olarak anılan Savunma Antlaşmasının I. maddesi şöyle idi: “Batum, Ardahan, Kars veya bunlardan herhangi biri Rusya tarafından (Türkiye’ye) geri verilmezse ve Rusya, Haşmetlû Padişahın Asya’da kesin Barış Anlaşmasınca saptanan ülkelerinden bir bölümünü bile ileride herhangi bir tarihte ele geçirmek deneyinde bulunursa, İngiltere, bu ülkeleri silah gücüyle savunmada Haşmetlû Padişaha yardımda bulunmayı üstlenir. Buna karşılık olarak, Haşmetlû Padişah, yönetimde gerekli devrimleri daha sonra iki Devlet arasında anlaşmaya varılacağı biçimde uygulayacağı ve Babıali’nin söz konusu bölgelerdeki Hıristiyan ve öteki uyruklarını koruyacağı yolunda İngiltere’ye söz verir. Haşmetlû Padişah, ayrıca, İngiltere’nin kendi üstlenmelerini yerine getirmesi için gerekli ölçemleri (tedbir) alabilmesi için, Kıbrıs Adasının İngiltere’ce işgal edilerek yönetilmesini kabullenir”. Görüldüğü gibi Kıbrıs Antlaşmasında siyasal açıdan oldukça önemli hükümler vardı, çünkü bu antlaşma gereğince, İngiltere, Türkiye’nin Asya’daki ülkelerinin bütünlüğünü Rusya’ya karşı korumayı resmen üstleniyordu.

Bu antlaşma ile İngiltere stratejik askeri açıdan çok büyük önem arz eden Türkiye’ye çok yakın 65 km mesafede olan KIBRIS ‘da resmen var olacak ve günümüze kadar da adada varlığını etkisini sürdürecekti.

İngiliz hakimiyetinde olan adaya Rumlar yerleştirildi. 1930’lu yıllarda ise Birleşik Krallık idaresinde Kıbrıslı Savaşçıların Millî Örgütü EOKA silahlı örgütü kuruldu. Örgütün hedefi ise ENOSİS’i gerçekleştirmekti. Enosis ise Kıbrıs’ta Britanya sömürge yönetiminin sonlanması ve adanın Yunanistan’a bağlanması demekti. Bu EOKA örgütünün amacı Kıbrıs adasının “Yunanistan’a bağlanması” çalışmalarını yürütmektir. Bu örgüt 1 Nisan 1955’te kanlı eylemlerine başladı. “Enosis”e karşı olan herkesi düşman ilan etti, 1958 sonuna kadar 400 Rum, 109 Türk ve 100 İngiliz’i öldürdü, 33 Türk köyünde yaşayanlar ise EOKA’nın faaliyetleri nedeniyle göç etmek zorunda kaldı.

1950-1960 Yılları arasında Kıbrıs anlaşmazlığı, Enosis meselesi, Türkiye-Yunanistan-İngiltere arasında oldukça sıkıntılı geçti. Kıbrıs Hükûmetin dağılmasını tetikleyen hadise ise “Kanlı Noel” hadiseleri olarak bilinen ve 21 Aralık 1963’te Rumların, Türklere yönelik başlattığı tedhiş ve baskı hadiseleridir. Kıbrıslı Rumlar bu durumu “geri çekilme” Kıbrıslı Türkler ise “kovulma” olarak adlandırılmıştır.

1974 yılında Cenevre’de gerçekleşen Kıbrıs görüşmeler bir sonuca bağlanmayınca Başbakan Bülent Ecevit, Dışişleri Bakanı Turan Güneş’e, Kıbrıs Barış Harekatı’nın parolası “Ayşe Tatile Çıksın” cümlesini kurdu. O zaman ülkemizi yöneten siyasi irade büyük cesaret göstererek, Kıbrıs Barış Harekatının parolası “ Ayşe tatile Çıksın “ ile düğmeye basıldı, Kıbrıs Barış Harekatı kurtuluş savaşından sonra yeniden Türk Milletinin yeri zamanı gelince savaşçı bir millet olduğunu tüm dünyaya göstermesi açısından önemlidir. Kıbrıs Barış Harekatı, Kıbrıs Türkünün çektiği baskın zulüm asimile çalışmalarına son vermek için yapıldı.

Dönemin Başbakanı Ecevit ve Başbakan Yardımcısı Necmettin Erbakan, İngiltere’den olumsuz yanıt gelmesinin ardından, garantörlük hakkını kullanarak ve adadaki Türklerin varlığının tehdit altında olduğunu da dikkate alarak 20 Temmuz 1974’te Kıbrıs Barış Harekâtı’nın başlaması kararını aldı. Karaoğlan Lakaplı Başbakan ECEVİT ‘in “Kıbrıs Adasında Türk ve Rum halkına Barış “ söylemiyle ile harekat başladı .20 Temmuz 1974 ve 18 Ağustos 1974 tarihleri arasında devam ederek tam olarak 4 hafta ve 1 günde Kıbrıs Barış harekatı tamamlandı. Kıbrıs Türkleri genel olarak 1.672 ölü ve binlerce yaralı verdi. Rumlar ve Yunanlar ise 4 bin ölü ve 12 bin yaralı verdi. Savaşın dışında olmasına rağmen

BM Barış Gücü askerleri de , 3 Avusturyalı asker ölmüş, 24 Avusturyalı, 17 Fin, 4 İngiliz ve 3 Kanadalı asker de yaralanmıştı.

Türkiye Ada’daki Türklerin güvenliğini de dikkate alarak 20 Temmuz -18 Ağustos 1974 tarihleri arasında başarılı geçen askeri harekat sonucu Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakı önlenmiş, Kıbrıs Türk halkının varlığı da güvence altına almıştır. Kıbrıs Barış Harekatı’nın ardından adada kalıcı bir ateşkes sağlanmış ve 1975 yılında Kıbrıs Türk Federe Devleti kurulmuş, 1983 yılında ise Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ilan edilmiştir.

Türkiye’nin haşhaş ekimini durdurmadığı için Amerika Birleşik Devletleri tarafından Türkiye’ye konulan ambargo kararına, Kıbrıs Harekâtı’ndan sonra dönemin ABD Hükûmeti, ambargoya Kıbrıs Harekâtı’nı da eklemiş ve Türkiye’den Kuzey Kıbrıs’taki askerleri geri çekmesini talep etmiştir. Üç yılı aşkın süren ambargonun Türkiye’nin savunma sistemleri gereksinimini karşılayamaması, ülke ekonomisinin de zamanla dibe vurmasına neden olmuştur. Uzun süren ambargo dönemi 26 Temmuz 1978 tarihinde toplanan ABD Senatosu, 1 Ağustos 1978 tarihinde Kongre’de görüşülme sonrası Türkiye’ye uygulanan ambargoyu kaldırma kararı almış, 95-384 sayılı kanun 26 Eylül’de ABD Başkanı Jimmy Carter tarafından imzalanması neticesinde ambargo kaldırılmıştır.

Kıbrıs Davasını gündeme almışken Annan Planından da bahsetmeden olmaz. Annan Planı, Türk ve Rum kesimleri halinde bölünmüş Kıbrıs Adası’nın bağımsız bir devlet olarak birleştirilmesini öneren Birleşmiş Milletler planıdır. Adını, planı ortaya atan BM eski genel sekreteri Kofi Annan’dan alır. Annan Planı halkoylaması, Kıbrıs Adası’nda yaşayan ve 1963’ten bugüne ayrı olan iki toplumu iki kesimli tek devlet bünyesinde birleştirmek maksadıyla dönemin Birleşmiş Milletler genel sekreteri Kofi Annan tarafından hazırlanan plan olarak tarihe geçmiştir..

Anna planına Kıbrıs Türklerinin Lideri Rauf DENKTAŞ karşı çıkmıştır. O dönemi hafızalarımızda hatırlar isek, o dönemde Rauf DENTAŞ Türkiye’ye Anna planında gördüğü olumsuzlukları anlatmak için TBMM’de konuşma talep etmiş, maalesef buna izin verilmediği gibi Sayın DENKTAŞ’A da Türkiye temaslarında çeşitli zorluklar çıkarılmıştır. O dönemleri yaşamış, Antalya Kıbrıs Türkleri Dernek Başkanı Rahmetli Hüseyin LAPTALI ağabeyimizden Kıbrıs Davasını verilen mücadeleyi yakından takip etmiş biri olarak Kıbrıs Türklüğünün efsanevi Liderinin Anna Planını tehlikesini anlatma çabalarında, Türkiye temaslarında Anna Planının Uygulanmasını engelleyici olarak görülüp Sayın DENTAŞ’A yapılan muameleyi , küçük düşürülme konumunu ben ve benim gibi sağ duyulu vatandaşlar asla unutmuş değiliz.

Rauf DENKTAŞ’IN Kıbrıs Davası ile özdeşleşen kimliği, yaşamı ve mücadelesi, Kıbrıs’taki Türklerin varlığının ayakta kalmasında özel bir öneme sahiptir. DENKTAŞ , Kıbrıs’ta çeşitli kamu görevleri üstlenmesinden itibaren Kıbrıs Türk halkının varlığı ve bağımsızlığı için mücadele etmeye başlamış, bu mücadelesinde ilk başlarda savcılık ve benzeri kamu görevleri üstlenmiş, Ada’da Türklere karşı silahlı eylemlerin artmasıyla Türk Mukavemet Teşkilatı’nın kurucularından birisi olarak bir silahlı mücahit olarak yer almıştır. Daha sonra ise Türklerin kurduğu siyasi organizasyonlarda temsilcilik yapmış, müzakere ve görüşmelerde Türkleri temsil etmiş nihayetinde 1973’ten itibaren Kıbrıs Türklerinin benzersiz lideri olarak Kıbrıs Davası’nın bayraktarlığını yapmış, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin ilk Cumhurbaşkanı , ATATÜRK’Ü olarak tarihe adını altın harflerle yazdırmıştır.

Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği gibi kuruluşlar ve uluslararası toplum tarafından 1974’te Türkiye’nin gerçekleştirdiği Kıbrıs Harekatı’ndan beri Kıbrıs Cumhuriyeti’ni halen Türkiye’nin işgali altındaki toprağı olarak nitelenir.

Yazıma son verirken “Su uyur, düşman uyumaz “ sözünü unutmamak gerekir. Halen Türk Milleti düşmanlarının , yıllarca aynı coğrafyada savaştığımız milletlerin bugün yakın dost gibi olsalar da , geçmiş tarihte Türk Milletine yapılan zulümler, asilimize yok etme gayretlerinin Asya ‘da Doğu Türkistan’da ÇİN zulmü, Orta Asya ve Kırım’da Rus zulmü, Orta Doğu Suudi Arabistan Yarımadası Yemen, Mısır, Kuzey Afrika’da Arap zulmü, balkanlarda Rumeli’de Yunanistan Makedonya Sırbistan’da Rum -Slav zulümlerinin sonucu oluk oluk Türk kanı akıtıldığını asla unutmayalım.

Bu konuda sadece bir örnek vermek istiyorum. Yunan Milli Marşı halen Türklere hakaret içeren sözler yer almakta , her okulda , milli marş ve törenlerde okunan milli marş ile Türklüğümüze hakaret edildiğini acaba kaç kişi biliyor?

Yunan Milli Marşı Türkçe Sözleri;

Derin okyanus, işte böyle uğuldasın isterdim.

Ve dalgasında boğulsun, her Türk tohumu.

Neden muharebeye yavaşladı bir an?

Neden azaldı dökülen kan?

Hem palaskalar hem kılıçlar

Etrafa saçılmış beyinlere,

Baştan başa yarılmış kafataslarına,

Kımıl kımıl oynayan iç organlarına bulanmış

Köpekler azalıyordu

Ve Allah diye bağırıyorlardı, Allah!

Fakat Hristiyanların dudakları daha doğruydu

Ateş diye bağırıyorlardı ateş!

Aslanlar gibi vuruşuyorlardı.

Hep ateş! diye bağırıyorlardı.

Ve pislikler ölüyorlardı,

Allah diye böğürerek.

Pis kanları nehir olmuş

Ovada akmakta

Masum otlar su yerine

Kan içmekte

En cesurları sarsıldı

Kör adımlarıyla

Korint’ten kovuldular.

Saklandılar ve kaçtılar.

Ölüm, meleğini gönderir,

Kıtlık ve hastalıkla dolar,

İskelete benzer şekilleri,

Yürürler öyle yan yana

İşte ! Bir çok Yunan Vatandaşının, Yunan Milli Marşının sözlerini söyler iken, bu marşta aşağılanmak istenen, Türklüğün yok olmasını isteyen Yunan derin arzusunun içinde kendilerini hissettiğini düşünüyorum. Sözlerde oldukça üzücü şekildeTürklere hakaret var. “Derin okyanus, işte böyle uğuldasın isterdim.Ve dalgasında boğulsun, her Türk tohumu.” Marşın devamında Türklere köpekler diye hitap ediliyor . “ Neden azaldı dökülen kan? Hem palaskalar hem kılıçlar. Etrafa saçılmış beyinlere, Baştan başa yarılmış kafataslarına, Kımıl kımıl oynayan iç organlarına bulanmış, Köpekler azalıyordu. Ve Allah diye bağırıyorlardı, Allah! “ Bu hitap şekliyle bu sözler, Türk Milleti için, ne kadar üzücü bir durum değil mi ? Bu marş ile Yunanlı çocuklara, gençlere, kuşaktan kuşağa Türk Düşmanlığının aktarılması sağlanmaktadır. Bu marş sözleri olduğu müddetçe, romantik Türk-Yunan dostluğu söylemlerinin bir yere varamayacağını öncelikle siyasilerin ve Türk Milletinin görmesi gerekir. Eğer Yunanlılar; Türklerle dostluk kurmak ve tarihin acılarını karşılıklı unutmak istiyorlarsa, önce milli marşlarından Türklere hakaret edici sözleri çıkartmakla başlamaları gerekmektedir.

Peki! Ya bizlerin yaptığı, hiçbir şey yok iken ANDIMIZIN okullardan kaldırılmasına ne demeli ? Andımızın sözlerinde; Hiçbir milleti toplumu zikretmeyen, sadece Türk çocuklarına Doğru , Çalışkan, Dürüst olmayı ilke edindiren, Türk Varlığını sevmeyi öğreten bir duygu yüklenmiş. Her sözü anlamlı olan, çocuklarımıza doğru öğreti ile milli duygular aşılamayı hedefleyen andımızın kaldırmasıyla ne hedeflendi ? Bunu da Yüce Türk Milletinin evlatları sağ duyulu vatandaşlarımızın kendi vicdanlarında sorgulamasını yapmasını istiyorum.

Kıbrıs Davası, mücadelesinde ölen Mehmetçiklerimize , Kıbrıslı Mücahitlerimize, Kıbrıs Türklüğünün efsanevi Lideri ATATÜRK’Ü Rauf DENKTAŞ’A , dava adamlarına, isimsiz kahramanlarına Allah rahmet eylesin der, Yavru Vatan KIBRIS’IN, Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Dünyası için her

zaman önemli olduğunu unutmayarak, KKTC ‘Nİ tüm dünya devletlerinin tanımasını ve ilelebet Türk Yurdu olarak kalması dilerim..…

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.