Geçtiğimiz günlerde TUSAŞ’a yapılan terör saldırısında 5 şehit verilmiş 25 çalışan yaralanmıştı. Ülke yastayken vur patlasın çal oynasın şeklinde konser veren Bilim Üniversitesi’nde gece yarılarına kadar öğrenciler ve yönetim hem içmiş hem de eğlenmişti. Bilim Üniversitesinin çiçeği burnunda Rektörü Prof Dr. Semih Ekercin, durmak bilmiyor. Bilim Üniversitesi toplum tarafından çok...
01.11.2024
0
Fatih Gürbüz’ün yazısını okumak için tıklayınız…
24.10.2024
0
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin grup konuşmasında DEM’e yaptığı çağrıyı sosyal medya hesabından eleştiren Muratpaşa Belediye Başkanı Ümit Uysal’ı MHP Muratpaşa İlçe Başkanı Sadullah Güneş ağır şekilde eleştirdi. MHP Muratpaşa İlçe Başkanı Sadullah Güneş, sosyal medya hesabından Muratpaşa Belediye Başkanı Ümit Uysal’a aynen şunları söyledi; Haddini bil…! Rezidans solcusu …...
23.10.2024
0
Antalya Barosu Olağan Genel Kurulu Toplantısı ve Seçimleri 12 Ekim 2024 tarihinde yeterli çoğunluk sağlanamadığından 19-20 Ekim 2024 tarihinde Nazım Hikmet Fuar ve Kongre Merkezinde yapılacak. Türkiye’nin dördüncü büyük barosu olan Antalya Barosunda bu yıl 8 bine yakın avukat oy kullanacak. Mevcut başkan Av. Hüseyin Geçilmez tekrar aday olmazken; seçimde...
14.10.2024
0

“Sümerolog Muazzez İlmiye ÇIĞ’ın ardından “

“Sümerolog Muazzez İlmiye ÇIĞ’ın ardından “
Yayınlama: 20.11.2024
11
A+
A-

Kırım Tatar Asıllı Türk Dünyasının Yıldızı Muazzez İlmiye ÇIĞ uçmağa çıktı.

Mersin Mezitli’de 17 Kasım 2024 tarihinde Sümerolog Muazzez İlmiye ÇIĞ edebi dünyaya göç etti.

Son Sümer Kraliçesi olarak da anılan Muazzez İlmiye ÇIĞ 110 yaş süren ömründe çalışmalarıyla, bıraktığı eserleriyle, düşünceleriyle İnsanlık Tarihinde, Dünya tarihinde , Türk Tarihinde iz bırakanlar arasına adını yazdırdı.

Orhun Abidelerinden Kül Tigin anıtında geçen, Bilge Kağan tarafından kardeşi Kül Tigin için söylediği ifade de “Öd Tengri aysar kişi oglı köp ölgeli törümiş” (Zamanı Tanrı yaşar, insan oğlu hep ölmek için doğmuş/türemiş/yaratılmış.) insanların ölmek için yaratıldığı ne güzel anlatılmış.

İnsanlar… Doğar… Yaşar…Ve ölür…

Ömrünü tamamlar ve bir gün edebi dünyaya göç eder.

Ölümü tadar, tıp ki doğumu tattığı gibi.

Yaşar iken bir türlü doyamadığı, yaşadığı dünyadan bir gün gelir ayrılmak zorunda kalır ve uçmağa çıkar. İnsanın ilk yaratılışından beri doğum-yaşam-ölüm döngüsü hep böyle aynı süreçte

asırlardır devam etmiş ve kıyamet oluşumuna kadar da devam edecek.

Bazı insanlarda sınırlı ömürde, yaşadığı dünya hayatında düşünceleriyle, kurduğu davasıyla, hayat felsefesiyle, yaptıklarıyla, yapmak istedikleriyle, eserleriyle öldükten sonrada iz bırakırlar. Öldükten sonra da düşünceleri, davası, meydana getirmiş olduğu eserleri, ondan etkilenen kişiler tarafından kuşaktan kuşağa aktarılır, eserleriyle ölümsüzleşen insanlar olurlar. Eserleri topluma mal olmuş insanlar, ortaya koydukları eserleriyle onlar her zaman insanların gönlündedir. Gönüllerde hiçbir zaman ölmezler.

Ben bugün makale yazımda, 110 yaşında hakkın rahmetine kavuşan Sümerolog dil bilimci arkeolog, hayatını bilime ve tarihin izlerine ışık tutmaya adamış, araştırmaları ve eserleriyle, bilim dünyasına, Türk kültürüne katkı sağlamış, geride eşsiz bir miras bırakarak aramızdan ayrılan SON SÜMER KIRALİÇESİ olarak anılan Muazzez İlmiye ÇIĞ’dan bahsedeceğim.

Muazzez İlmiye ÇIĞ, yorulmak bilmeyen çalışmalarının sonucunda 16 kitap ve birçok makaleleriyle modern tarih çalışmalarında çığır açmıştır.

O, Sümeroloji alanındaki derin bilgisinin yanında, aynı zamanda Atatürkçü ve Laik bir Cumhuriyet kadını olarak toplumda her zaman hayranlık uyandırmış, her kesimine ilham vermiştir.

Muazzez İlmiye ÇIĞ’ın Hayatı ;

Türkiye’nin yetiştirdiği ilk kadın Sümerolog’u Muazzez İlmiye Çığ, 20 Haziran 1914 tarihinde Bursa’da dünyaya geldi.1926’da sınavla Bursa Kız Muallim Mektebi’ne girdi ve 1931’de, 17 yaşına geldiğinde ilkokul öğretmeni yetiştiren bu okuldan mezun oldu. Yaklaşık beş yıl boyunca, Eskişehir’de öğretmenlik yaptı.

1936’da Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Hititoloji Bölümü’ne kaydoldu.1940’ta diplomasını aldıktan sonra, Antik Şark Eserleri Müzesi’nde on yıl sürecek kariyerine, kurumun arşivlerinde tercüme edilmeden ve tasnif edilmeden saklanan binlerce çivi yazılı tablet alanında uzman olarak başladı.1960’ta Heidelberg Üniversitesinde 6 aylık bir çalışma yaptı. 1965’te Roma’da sergilenen Hitit sergisini bu şehirden alarak Londra’ya götürdü. 1972’de emekliye ayrıldı. Emeklilikten sonra bir süre yurtdışında yaşayan Muazzez İlmiye Çığ, 1988’de Philadelphia’daki Asuroloji kongresine katıldı. Prof. Kramer’in History Begins at Sumer adlı kitabını Türkçeye çevirdi ve kitap 1990’da “Tarih Sumer’de Başlar” adıyla Türk Tarih Kurumu tarafından yayımlandı. Topkapı Müzesi Müdürü M. Kemal Çığ ile 1940 ve 1983 yılları arasında evli olan Muazzez İlmiye Çığ, 2 kız evlat sahibi idi.

Sümerolog Muazzez İlmiye ÇIĞ’yaptığı çalışmalardan bazı kesitler sunmak istiyorum..

Muazzez İlmeyi Çığ, Orta Asya kökenli Tufan efsanesinin izini sürdü.Tufan konusu, şimdiye kadar birçok kez ve birkaç açıdan işlenmiş olmasına rağmen, Çığ konuya, bugüne kadar hiç işlenmemiş bir açıdan yaklaştı.Türklerin Anadolu’ya binlerce yıl önce geldiği tezinden hareket eden ÇIĞ, Türklerin Tufan efsanesiyle, Sümerlilerin Tufan destanı arasındaki bağlantıları araştırdı. Bunun için Çığ, Asya ve Orta Asya tarihinin derinliklerine daldı ve Türkmenlerin, Altay Türklerinin, Kazakların, Azerilerin, Farslıların ve Hintlilerin Tufan efsanelerini Sümer’deki efsaneyle karşılaştırarak inceledi. Ayrıca hem Mezopotamya kaynaklı olan hem de Tevrat ve Kur’an’daki Tufan efsanelerini Sümerlilerinkiyle karşılaştırdı.Yaptığı çalışmada Tufan felaketinin hangi coğrafyada olduğu sorununu da tartışarak kendi tezlerini açıkladı.

Türk Sümeroloğ Muazzez İlmiye ÇIĞ ‘ın sözlerinden alıntılar :

  • Başörtüsü ilk olarak Sümerler ‘de genelev kadınları tarafından kullanıldı.
  • Hem de nasıl. Aynı zamanda Sümer mitolojisiyle Türk mitolojisinde de büyük benzerlikler vardır.
  • Orta-Doğu’da çıkmış olan tek tanrılı, hatta çok-tanrılı dinlerin ana kaynağı Sümerlilere kadar ulaşıyor.
  • Tevrat’a göre Süleyman’ın her dinden 700 karısı varmış ve onların dinlerini de Süleyman sürdürürmüş.
  • Bana Sümer yolunu açarak bunları açığa çıkarma olanağını sağlayan ölümsüz Atatürk’e şükranla anıyorum.
  • Bizler kazandığımız şeylerin değerini biliyoruz, çünkü zor elde ettik. Siz bunu ancak kaybettiğinizde anlarsınız!
  • Sümer kralları, Tanrıların yeryüzündeki vekili sayılıyordu. Bu inanç Hristiyanlıkta papaya, Müslümanlıkta halifeye geçerek sürmüştür.
  • Sümer aşk tanrıçası İnanna Akadlarda İştar İsrail’de astarla Yunanlılarda Afrodit Romalılarda Venüs adı altında saygı görmüş ve varlığını sürdürmüştür.
  • Efsaneler uzun çağlar içinde yerden yere, ağızdan ağıza dolaşırken, insanlar onları kendi algılarına, düşüncelerine göre çeşitli şekilde anlatmışlar, yorumlamışlar ve yazmışlar.
  • Tam olarak bilmiyoruz, ama Türkler daha eski görünüyor. Genel kanı Sümerler ‘in de Orta Asya’dan gelmiş olduğu yönünde. Bizim meslektaşların arasında yüzde 90 böyle biliniyor.
  • Sümerlilere göre her insanın kendine ait bir tanrısı bulunuyordu. Bu tanrı o kimsenin bütün isteklerini, dualarını büyük tanrılara iletiyordu. Bu Müslümanlıkta koruyucu melek olmuş.
  • Firavun ‘un, kendi yerini alacaklar diye Bütün erkek çocukları öldürtmesi olayı, aslında Mısır kaynaklarında bulunmuyor; bu daha sonra Nemrut’un aynı gerekçeyle erkek çocuklarını öldürtme hikayesinden alınmış.
  • Sümerlilerde 7 sayısı çok önemlidir. 7 gün geçmek, 7 dağ aşmak, 7 ağaç, 7 kapı gibi. Aynı şekilde Tevrat ve Kur’an’da da 7 sayısı bolca kullanılmaktadır. Islama göre cennetin 7 kapısı vardır; Sümer yeraltı dünyasının da 7 kapısı bulunuyor.
  • Her fırsatta kötülediğin Cumhuriyetin bütün nimetlerinden yararlanıyorsun! Emine hanım! O rahibe kıyafeti ile de olsun, eşinizin koluna girip ülke ülke dolaşarak Başkanlarının elini sıkmanız bile, o fırsat buldukça kötülediğiniz Cumhuriyeti kuranlar sayesinde. Cahillik ancak çokkkk… Okumakla önlenir, bilesiniz…
  • Bütün yaşamlarını ve sürdükleri saltanatı Atatürk’e borçlu olduklarını bildikleri halde, halka onu unutturmak için Çocuk Bayramını, Gençlik Bayramını, Cumhuriyet Bayramını, Zafer Bayramını ve en son da onun ölüm gününü kaldırmak için ellerinden geleni yapanlar, bir gün bu yaptıkları haksızlığın karşılığını kuşkusuz ödeyeceklerdir.”
  • Sümer tapınaklarında rahipler genel kadın görevi yapıyorlardı. Bunlar Tanrı namına seks yaptıklarından kutsal sayılmış ve diğer kadınlardan ayrılmaları için başları örttürülmüştür. Fakat kızlar, cariyeler ve sokak fahişelerinin örtünmesi yasak, örtünürse ceza var. Böylece meşru seks yapan evli ve dul kadınları da mabet fahişeleri düzeyinde saymışlardır.
  • Sümer’de kralların nasıl sarayları varsa Tanrıların da öyle evleri olmalıydı. Bunun için “Tanrı evi” adı altında görkemli tapınaklar, yanlarında Tanrılarla insanları yaklaştırdığı düşünülen basamaklı kuleler yapılmıştı. Daha sonra bu Tanrı evleri sinagoglara, kiliselere, camilere dönüştü. Camilerin ve minarelerin üstündeki yarım ay, Sümer Ay Tanrısının sembolüdür.
  • İlk insanın çamurdan meydana geldiğini ve hayat nefesi verilerek canlandığını düşünmek kadının erkeğin kaburgasından yaratılmış olduğunu kabul etmek ancak barbarların yaşadığı çağa ait olmalı bunlara inananlar Ay’ın küflü peynirden yapıldığı din kitaplarında yazılsa ona da inanırlar insanlar Adem ile Havva dan üremiş olsalar bu kadar farklı ırklar nasıl meydana gelir?
  • Atatürk Ülkemizin temeli, benim için. Onu yok saymaya çalışanların kendileri çok kötü bir şekilde yok olacaklardır. Atatürk, tarihte eşi görülmeyen bir devrimci idi. O, halkına dürüstlüğü ile kendini sevdirdi ve yaptırdığı her şeyi halka zorla değil, isteyerek severek yaptı. Atatürk daima doğruyu söylediği için halkımız ona inandı ve onu sevdi, Dış ülkeler de ona inandı ve onu sevdi. Ama şimdi yurdumun ne olacağı düşüncesi beni kahrediyor. Bu güzel ülke, bu güzel insanlar yarın Suudi Arabistan’a dönecek, diye çok üzülüyorum. Bir Atatürk, daha gelmeyecek. Halkımız gözünü açsın, bir daha AKP kazanırsa Türkiye Cumhuriyeti kökünden yok olur, Kılık kıyafet Arap ülkeleri gibi oluyor. Kadınlar çarşafa bile sokulur veya bir iç savaş olur, ülke kan gölüne döner. Komşular bize kaçıyor ama bizim kaçacağımız yer yok. Önümüz çok karanlık.
  • Sümerler bugünkü kültürün temelini kuran bir millet. Evveli yok. Çivi yazısını bulmuşlar ve yaptıkları her şeyi yazmışlar. Mimariyi onlar başlatmış. Kubbe, kemer ve kanallar yapmışlar. Bunlar, fevkalade hesap isteyen şeyler. Matematikte 6’lı sistemi koymuşlar. Bugün hâlâ kullandığımız saat, daire, üçgen hesaplamaları Sümerler ‘in 6’lı sistemiyle yapılıyor.
  • Sağlık çok önemli. Kötüledi mi moralin bozuluyor. Yapacağın işleri yapamıyorsun. Gerçi ben artık yürümekte biraz zorluk çekiyorum. Dizlerimde sorun var. Yine de eski toprağım, pes etmem!
  • Bugün Noel Baba olarak kabul edilen yaşlı adamın gökyüzü tanrısının kötü kardeşi yeryüzü tanrısı olduğuna inanılır. 22 Aralık’ta onun bile iyi olmaya karar vererek kapı kapı dolaşıp hediyeler verdiği düşünülürdü.
  • Ben bugün Ortadoğu coğrafyasında yaşanan tarih katliamına çok üzülüyorum. Tarih yok ediliyor, müzeler yok ediliyor. Ama bunu yapan Batı. Batı, Ortadoğu’daki cahil halkı kışkırtıyor. Müzelerdeki eserleri yağma ettirip kendi müzelerine katıyor. Bu yağmalama da terörün başka bir biçimi. Batı, para ve silah karşılığında bir coğrafyanın tarihini yok ediyor. Ve o medeniyeti de kendi medeniyetine taşıyor. “

Bu sözler Muazzez İlmiye ÇIĞ’ın yaşadığı yıllarda söyledikleri düşünceleri. Elbette

katılan olur, katılmayan olur. Dini radikal çevrelerin, dogmatik görüşü bilimsel görüşün önüne çıkaranların, bu görüşlere katılmamasını da doğal karşılıyorum. Yine onun bir sözü ile “Bilim, gerçekleri arama yoludur; onu hiçbir zaman bırakmayın. Sorgulamaktan asla vazgeçmeyin,” bu konuya açıklık getirerek, birey ve toplum olarak dogmatik değerlerde dahil her konuda sorgulayıcı olmanın gerekliliğine inanıyorum.

Muazzez İlmiye ÇIĞ cesaretli bir aydın, bilim insanı olarak 25.8.2012 tarihli bir mektubunu zamanın Başbakanına da göndermişti. Mektupta önemli konulara değinilmiş. Ben bugününde sıkıntılı şartlarını dile getiren halen önemini koruyan bu mektup ile yazımı sonlandırmak istiyorum.

“ Başbakana!

İkide bir “demir ağlarla kim örmüş, hep biz ördük” deyip duruyorsunuz, Atatürk zamanında yapılanları sıfıra indiriyorsunuz. Eğer biraz tarih bilseniz bunu söylemeye utanırdınız, yüzünüz kızarırdı.

O günkü örülen demir ağlar yalnız tren yolları değildi: güçlü eğitim, güçlü ekonomi, güçlü demokrasi ve laiklik temelleri atılmasaydı, ne siz bugün o mevkie gelebilirdiniz, ne de gösteriş olarak başlarını örttürdüğünüz, (yüzleri gözleri boyalı) eşleriniz olurdu.

Özendiğiniz Müslüman ülkeleri arasında hangisi bizim ülke gibi?

Osmanlı Devleti yıkıntısı üzerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti, toprağından bir damlasını satmadan, kimselerden borç almadan, Osmanlı’nın Birinci Cihan Savaşı borçlarını öderken yapılan işler yanında sizinkiler çocuk oyuncağı kalır.

Devletin geliri okuma yazma bilmeyen, verem, sıtma, zührevi hastalıklar, trahom gibi bulaşıcı hastalıklardan kahrolan zavallı fakir halkın verdiği vergilerdi.

İşte o vergilerle o alay ettiğiniz demir ağlar yapıldı.

Koskoca ülkede bir çimento fabrikası yoktu. O yüzden evler kerpiç denilen çamurla yapılıyordu. Şeker fabrikamız yoktu. Rusya’dan gelen şekerleri bugün gibi hatırlıyorum. Ülke sathında Sümer Bank, kumaş fabrikaları, şeker fabrikaları, çimento fabrikaları, kâğıt, silah, uçak fabrikaları kuruldu.

Buralarda çalışan mühendis ve işçilerimizin bir kısmı dışarıdan getirilen uzmanlarla eğitilirken bir kısmı da eğitilmek üzere Rusya’ya gönderildi.

Siz ise başa geçer geçmez alın teri ve büyük bir özveri ile yapılmış o güzel tesisleri satıp satıp yediniz yedirdiniz.

Ülkenin doğusu ve batısı düşman tarafından yakılmış, harabeye dönmüştü. Hemen hemen hiç karayolu yoktu. Mevcut demir yolları dâhil birçok kurum yabancıların elinde idi.

Bütün bunlar ellerinden alınarak ülkenin malı yapıldı. Ayrıca 3000 kilometrelik tren yolu yapıldı ki, o zaman şimdiki gibi dağları bir anda oyacak makineler yoktu. Tüneller kazma ile kazıldı. Elde onları planlayacak hesaplayacak mühendisler yoktu. Onun için böyle kimseleri yetiştirmek üzere okullar açıldı. Tren rayları yapmak için fabrika kuruldu. Kilometrelerce kara yolu köprüler yapıldı.

Demir ağın bir ayağı olan “çağdaş eğitim” de yoktu. Batı araştırmalarda icatlarda almış yürümüştü. Ama bizde ne doğru dürüst lise ne de araştırmalar yapacak üniversiteler vardı. O yüzden Osmanlı devleti geri kalmış ve yıkılmıştı. Okullarda eğitecek kadrolar yoktu. O yoklukta birçok alanda eğitim almak üzere Batı’ya başarılı pek çok gencimiz gönderildi.

İstanbul’da Darülfünun denilen okul tam bir üniversite oldu. Tıp, Hukuk, Siyasal Bilgiler, Dil ve Tarih-Coğrafya Ziraat gibi fakülteleri içine alan Ankara Üniversitesiyle güçlü ve köklü bir eğitimin temeli atıldı. Dışarıdan gelenlere istedikleri kitaplıklar, laboratuarlar sağlandı. Onların derslerini Türkçeye çevirecek çevirmenler bulundu. Bunların hepsi para ile oluyordu.

O paralar, o fakir halkın vergileriyle sağlanıyor. O dönemde devlette yolsuzluklar, suiistimaller olmuyor. Rahmetli Başbakan İnönü “Kimseye bir kuruş yedirmem” diye bas bas bağırıyordu. Bundan sonra imam hatiplerde yetiştireceğiniz dindar ve kindar o zavallı gençleriniz, Allah’a dua ederek, yalvararak size yardımcı olurlar. Böylece elinize aldığınız bu güzel ülkeyi kendinizle toprağa gömerek tarihe kara harflerle geçersiniz. “”

Muazzez İlmiye ÇIĞ 25.8.2012

Hep öğrenmeyle öğretmekle araştırma yazma ile Dünya tarihine, Türk Milletine sevdayla, dünya tarihine kalıcı eserler üretmekle geçen bir ömürde, tarih dil bilim yönünden devamlı üretken bir hayat süren uçmağa çıkan Muazzez İlmiye ÇIĞ’ a’, Allahtan rahmet, başta ailesi olmak üzere, Türk Halkının, bütün Türk dünyasının başı sağ olsun diliyorum.

Üstat Bilim İnsanı! Ruhun şad olsun. Seni insanlık hiç unutmayacak, İSMİN UNUTULMAZLAR ARASINDA HEP YER ALACAK. Eserlerinle, düşüncelerinle, araştırmalarınla hep gönüllerde yaşayacaksın…

Hoşça kalın!

Sağlıcakla, esen kalın!

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.