Sevgili okurlarım!
Bu hafta yazı köşemde Rus işgalinin sürdüğü Komşumuz Stratejik Ortağımız Ukrayna’da, savaş devam eder iken, birçok uzmanın ve benimde tahminime göre Ukrayna cephesinde istediğini alamayan Rusya’nın yeni hedefi Transdinyester /Moldova. Bu köşe yazımda araştırmacı olarak yaptığım araştırma ve tespitlerle Rusya’nın yeni hedefinden bahsetmek istiyorum.
Rus Çarlığı döneminden itibaren yayılmacı siyasetini devam ettiren Rusya, her ne kadar SSCB ‘nin dağılmasıyla duraklama dönemi geçirse de, yaşamakta olduğumuz 21.asırda yeniden ekonomik ve askeri alanda toparlanarak, askeri yapısı mühimmatını da günümüz koşullarında yenileyerek, Rus milliyetçisi Putin’in önderliğinde Rusya Federasyonu olarak önce 2014 Şubat ayında Batılı Devletlerden gelecek tepkiyi hiçe sayarak Kırım’ı sebepsiz yere işgal etti. Bu işgalin sonrası batılı devletlerin koyduğu tepkiyi, ekonomik ambargoyu hiçe sayarak daha da cesaretlenerek, Ukrayna sınırına “Özel tatbikat” planıyla asker yığınağında bulundu. 24 Şubat 2022 tarihinde bu kez Ukrayna topraklarına saldırıya geçti, bu saldırıda istediği kısa sürede ilhak etme planını gerçekleştiremeyen Ukrayna tarafının büyük direnişiyle karşılaşan Rusya, bu kez Moldavya ile Ukrayna arasında kalan ve hukuken belirsizliklerin yaşandığı sınırda ayrılıkçı bölge Transdinyester’e yönelmesi muhtemel. Ukrayna’nın Rus kökenlilerin çoğunlukla yaşadığı Donetsk ve Luhansk’in yer aldığı Donbas bölgesi gibi, Moldavya’nın da Rus kökenlilerin yaşadığı ayrılıkçı bölge Transdinyester’de de aynı senaryoyu uygulamaya geçirmeyi planlıyor.
Bugün sizlere Rusya’nın yeni planı Transdinyester bölgesini Moldavya’dan koparma, kendine bağlama hedefleri üzerinde, Rusya- Ukrayna Savaşında yeni stratejik konumda yer alan ayrılıkçı bölge Transdinyester/ Moldavya’nın son durumu ile değerlendirilmesi, Bölgenin geçmişten günümüze Batı Desti Kıpçak Türk bölgesi olarak Tarihsel- Kültürel-Sosyal Toplumsal-Stratejik- Ekonomik yapısını da masaya yatırarak Genel Analizini yapacağım.
Yazıma başlamadan önce Komşumuz Stratejik Ortağımız Ukrayna’nın dost sevecen insanları Ukrain halkının ana karası Ukrayna ve yarımadası Kırım’da vatanlarını Rus işgalinden kurtarmak için verdikleri mücadelede hayatlarını kaybedenlere tanrıdan rahmet, kederli ailelere sabırlar diliyorum. Binlerce insanın ölmesine evinden yurdundan doğduğu topraklardan göç etmesine sebep RUS İŞGALİNİNİN BİR AN ÖNCE SON BULMASINI , Yayılmacı Rus Politikasının bir an önce durdurulmasını, Transdinyester/ Moldavya gibi yeni işgal/ilhakların yaşanmamasını temenni ediyorum.
24 Şubatta birinci yılını dolduran Rusya-Ukrayna savaşı, şu an belli bir noktalarda düğümlenmiş durumda. Rusya’nın Kırım işgali gibi Ukrayna’ya yaptığı askeri hareketi kolayca direniş olmadan 3.. 5..günde, bir haftada yapmayı, Başkent Kiev’de ZELENSKY iktidarını değiştirmeyi planlarken, karşılaştığı askeri toplumsal direnç planlarını alt üst etti. Rusya, NATO tarafından ülkesinin kuşatılma durumunu öne sürerek, nüfuz alanlarının dikkate alınması talebinin geri çevrildiği düşüncesiyle, özellikle de Anglosakson emperyalist güçlerin restini de görerek 24 Şubatta Ukrayna topraklarına saldırıya geçti. Rusya’nın başlattığı askeri hareket ile ‘Ölürüm de vazgeçmem’ derecesinde kararlı tutumu istediği gibi olmadı, kendi belirlediği hedeflerine (Donetsk ve Lugansk’ın yanı sıra Herson ve Zaporijya’yı alma) savaşın birinci yıl dönümünde karşılaştığı direnç ile sahada kilitlenip kaldı. Rusya’nın askeri başarı elde edip, işgal ettiği toprakları Rusya’ya katmak sonuca bir an önce varmak istemesi karşısında, bu savaşın başından beri Ukrayna’nın yanında yer alıp ona askeri mali lojistik finansal desteği her zaman artırarak devam ettiren ABD ve AB’nin belli başlı devletleri, Avrupa’nın kuzey doğu sınırı bu Ukrayna topraklarını muhafaza etmelerine verdikleri destek ile Rusya’nın ilerleyişinin giderek zorlaştığı görülmekle birlikte, henüz içeriği belli olmayan hareket planlamalarıyla savaşın kaderinin her zaman değişebileceği bir ortamda, belli olmayan bir pozisyon değişimlerinin de görüleceğini düşünmekte olduğumu daha önce araştırma yazımda gündeme almıştım.
İşte ! Şimdi gelinen süreçte yeni pozisyon değişimi ise Rusya’nın yeni planı Transdinyester bölgesini Moldavya’dan koparma kukla Rus kökenli yönetimle kendine bağlama girişimiyle karşılaşabiliriz.
Askeri stratejik uzmanların görüşüne göre “ Askeri stratejiler genel/ulusal stratejinin bir parçasıdır ve stratejik teoriler, ilkeler ve konseptler ile askeri doktrinlere dayanılarak oluşturulurlar.” Bu bağlamda ; Rusya-Ukrayna savaşında da askeri cephede görüldü ki, Ukrayna yönetimi Rusya ordusuna karşı verdiği askeri direnç ile moral bularak savaşın seyrinin değiştirdi, hamle sırasının kendisine geçtiğini düşünmeye başladı. Birçok bölgede Ukrayna askeri önceleri Rusya askeri birliklerine karşı savunmada iken, batılı devletlerin diplomatik, askeri, lojistik ve iletişim desteği ve yönlendirmesi ve savaşın geçtiği alanlarda gösterdiği üstün direnç ile Ukrayna yönetimi askeri birlikleri ve halkı, savaşın devam etmesi halinde topraklarını Rus askeri birliklerinin işgalinden kurtarabileceği inancı oluştu. Rusya işgalde ilk hamlede hedefine ulaşamasa bile, 2014’ten beri Ukrayna’da desteklediği ayrılıkçı Luhansk ve Donetsk bölgeleri üzerinden gerçekleştirdiği saldırılar sonucunda, Ukrayna’ya ait olan ve Kırım ile karasal bağlantısını sağlayan toprakları elde tutabilmenin gayreti içerisinde olmakla birlikte, bölgeye askeri lojistik yığınağını yapan Rusya, uzmanlara göre ikinci bir hamle olarak Moldavya’da Rus kökenlilerin çoğunlukta yaşadığı ayrılıkçı bölge Transdinyester’de de aynı senaryoyu uygulamaya geçmeye hazırlanmakta.
MOLDOVA (BOĞGAN) TARİHİNE GÖZ ATACAK OLURSAK ;
Bugünkü Moldova topraklarının tarih öncesi dönemlerden günümüze kadar uzanan köklü tarihi vardır. Günümüzde Moldova adıyla anılan bu topraklar, Prut ve Dinyester nehirlerinin arasında tarihi adı Besarabya olan bölgedir. Romanya toprakları bir dönemde Altın-Ordu Devleti’nin kontrolü altına girmişse de Romen halkı Altın-Ordu Devleti’nin hâkimiyet boşluğundan faydalanarak Eflak ve Boğdan prensliklerini kurmayı başarmışlardır. Eflak Prensliği 1247 senesinde, Boğdan Prensliği ise 1352 senesinde kurulmuştur. Bu iki prenslik uzun yıllar Macaristan’ın hâkimiyetinde yaşamışlarsa da Eflâk’ta ortaya çıkan Basarab adlı voyvoda 1330 yılında Macarları yenilgiye uğratarak bağımsızlığını ilan etmiştir. Bu bölge 1812 yılına kadar Boğdan adıyla anılan devletin doğu kısmını oluşturuyordu. 1812 yılından sonra Rusya’nın eline geçti. Boğdan’ın geri kalan kısmı ise etnik bakımdan kardeş olan Eflak’la birleşerek günümüzdeki Romanya Devleti’ni oluşturdu. Moldova halkı Romanya halkıyla aynı dili konuşmaktadır, etnik bakımdan kardeş uluslardır. Dolayısıyla Moldova tarihi Romanya tarihi’yle iç içe geçmiş bir tarihtir. Moldovalıların tarihte kurduğu ilk devlet 1352 yılında Dragoş tarafından kurulmuş Boğdan Beyliğidir. Boğdan’ın bu dönemdeki ünlü voyvodası III. Ştefan (Büyük Ştefan) 1457 -1504 yılları arasında 47 yıl gibi uzun bir süre hüküm sürdü.
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA BOĞDAN (MOLDOVA) ;
Osmanlılar tarafından “Boğdan” olarak anılan Moldova Prensliği, 16. yüzyıldan 1812 yılına kadar 300 yıl boyunca Osmanlı İmparatorluğu’na bağlı kalmış, 1812 yılında Bükreş Antlaşması ile Moldova Prensliği’nin bir kısmı Rusya’nın egemenliğine girmiş ve 1918 yılına kadar Rus İmparatorluğu’nun bir vilayeti olarak kalmıştır Osmanlı döneminde Fatih’in Karadeniz’i Türk gölü haline dönüştürme projesi kapsamında Karadeniz’de önemli limanlara sahip Boğdan Osmanlı hakimiyetinde önemli bir yer idi.. Kanuni döneminde Boğdan’ın güneybatı kısmı da Osmanlı hakimiyetine dahil oldu. Boğdan, Osmanlı Devleti’ne tabi, iç işlerinde serbest imtiyazlı eyalet statüsünü devam ettirdi. Özellikle Osmanlı Devleti’nde Orta Avrupa seferlerinin güvenliği açısından Eflak-Boğdan bölgelerinin emniyet altında olması ve buradan gelecek takviye destek önem arz ediyordu. Zımmi-haraçgüzar devletler statüsünde yer alan Boğdan’da TürkMüslüman nüfus iskan edilmediğinden bölge Balkan şehirlerinde görüldüğü gibi Osmanlı eserleri ile donatılan bir yer olmadı. Osmanlı, yönetim anlayışı gereği hakimiyeti altına aldığı diğer Hristiyan prensliklerde de görüldüğü üzere burada zorla İslamlaştırma gibi bir çaba göstermedi. Aksine Osmanlı vergi oranlarının Osmanlı fethi öncesinden daha makul seviyede olması diğer Rumen prensliklerinden Osmanlı hakimiyeti altındaki Boğdan topraklarına göç yaşanması sonucunu doğurdu. Eski adıyla Boğdan , mevcut adıyla Moldavya’da Türk Dünyasının batı ucunda yaşayan Ortodoks Hıristiyanlığı benimsemiş Türk’e özgü geleneksel yaşam biçimleriyle yaşayan bir Türk topluluğu Gagauzlar ( Gökoğuzlar) yaşamakta olup, Gagauzya topraklarında Gagauz Özerk Cumhuriyetinde tahmini 350.000 Hristiyan Türk nüfusu bulunmaktadır.
RUSLARIN KISA TARİHLERİ, AVRUPANIN KUZEY DOĞUSUNDA UKRAYNA ve MOLDOVA ‘DA PLANLARI ;
Bölgede sürekli yayılmacı politika güden Rusların önce kökenlerinden geçmiş tarihinden bahsedecek olursak; Kiev Knezliği veya Kiev Dükalığı, Vareg prensi Rurik tarafından kurulan Rurik Hanedanı’nın hükümdarlığı altında ( kuruluş 882 Yılı) 9. yüzyılın sonlarından 13. yüzyılın ortalarına kadar varlığını sürdüren bugünkü Ukrayna topraklarında kurulan bir federasyondu. Bu devlet Belarus, Rusya ve Ukrayna’nın atası sayılır. Uzmanların araştırmasına göre Ruslar’ın kökenlerinin Vikinglere dayalı bir topluluğun Slavlaşması ile oluştuğu söylenir, (Rus adı Vikingçedir. “Rus, Rhos, Rhous” kelimesi/adı, Eski İskandinav/Viking lisanında, Rodher’den türeme olup, sandalla nehirleri dolaşan anlamına gelmektedir. Arthur Koestler, The Thirteenth Tribe, Part:2-3, Sayfa:35) tarihte ilk olarak bugünün Ukrayna topraklarında Kiev’de kurdukları prenslikle/Knezlikle sahneye çıkarlar, daha sonra Moskova knezliği kurulur. Ancak, Deşt-i Kıpçak denilen ve Kırım’ı da içine alan bölgede Kıpçakların egemenliği karşısında ciddi bir varlık gösteremezler.
1200’lü yıllarda istilacı Moğollar tarafından Kıpçaklar dağıtılır, Deşet-i Kıpçak’ta Moğol egemenliği kurulur. Moğol egemenliğinde kurulan Altın Orda Devleti 1242 yılından 1502 yılına kadar Ortaçağ’ın en büyük Türk-İslam devletlerinden biri olarak varlığını sürdürür. Aslında Altın Orda ismini Ruslar kullanıyordu. Bu devlet Türkler arasında Deşt-i Kıpçak Devleti olarak tanımlanıyordu. Altın Orda Devleti’nin kurucuları Moğol hükümdarları olsa da halkın neredeyse tamamı Türkler’den oluşuyordu. Moğol Hükümdarlar hem zaman içinde asimile olmalarından hem de Altın Orda’nın tamamen Türk Devlet yapısını örnek almasından dolayı aslında Türk-İslam devleti olarak kabul edilmektedir. Altın Orda, Rusları vergiye bağlamış, prenslerini bile atamış. Rus prensler Moskova etrafında birleşince de Altın Orda hükümdarlarını örnek almış, devlet yapılanmasını ordu düzenlenmesi askeri teşkilat yapısını hep Altın Orda Devletini örnek alarak yapmışlardır. Bu yapılanma onların ileride Rus İmparatorluğunu kurmalarına temel teşkil etmiştir. Ruslara bir söz vardır. Bu sözü Devlet Başkanı Putin’de kullanmıştır. “Rus’u kazısan altında Tatar çıkar” diye.
Rus İmparatorluğu veya Çarlık Rusyası, 1656 yılında kurulup 1921’deki Rus Devrimi’ne kadar var olmuş imparatorluktur. Rus Çarlığı’nın ardılı olmuş olan Rus İmparatorluğu, 20. yüzyılda Sovyetler Birliği olarak bir “süper güç” hâline gelecek olan Rusya’nın çerçevesini oluşturmuştur. Yüzyıllar boyunca İşgalci yapısıyla bilinen Rusya’nın 24 Şubat 2022’de Ukrayna’ya karşı başlattığı bu savaşın, yaşadığımız yüzyılda uluslararası ilişkiler açısından geçmişte Amerika’da yaşanan 11 Eylül saldırılarından sonra görülen en sistemsel askeri hareket, siyasal ekonomik, toplumsal , hukuksal, diplomatik yönü ve yansımalarıyla bölgeyi dünyayı etkileyen sarsan bir yapısı olmuştur. Bu savaş, günümüzde ekonomiden siyasete, güvenlik algısından enerjiye, toplumsal olgu ve göçlere kadar her konuyu etkilemesi sebebiyle çok kapsamlı bir hal almıştır. Bu savaş ile birlikte NATO Ülkeleri , Amerika , Çin başta olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti dahil birçok ülke, bulunduğu ortamda dünya ülkeleri nezdinde pozisyonlarını yeniden değerlendirme kendilerini yeni dünya döngüsünde duruma göre yeniden uyarlamaya çalışmalarının gerekliliğinin ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Rusya işgalleri gündemde iken, bir yandan da İsrail ordusunun, Gazze Şeridi’ne 7 Ekim 2023’ten bu yana düzenlediği saldırılar ve sonrası onca masum insanın ölmesi de günümüzde dünya kamuoyunda ön planda önceliğini korumaktadır.
Yüzyıllar boyunca İşgalci yapısıyla bilinen Rusya’nın 24 Şubat 2022’de Ukrayna’ya karşı başlattığı bu savaşın, yaşadığımız yüzyılda uluslararası ilişkiler açısından geçmişte Amerika’da yaşanan 11 Eylül saldırılarından sonra görülen en sistemsel askeri hareket, siyasal ekonomik, toplumsal , hukuksal, diplomatik yönü ve yansımalarıyla bölgeyi dünyayı etkileyen sarsan bir yapısı olmuştur. Bu savaş, günümüzde ekonomiden siyasete, güvenlik algısından enerjiye, toplumsal olgu ve göçlere kadar her konuyu etkilemesi sebebiyle çok kapsamlı bir hal almıştır. Bu savaş ile birlikte NATO Ülkeleri , Amerika , Çin başta olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti dahil birçok ülke, bulunduğu ortamda dünya ülkeleri nezdinde pozisyonlarını yeniden değerlendirme kendilerini yeni dünya döngüsünde duruma göre yeniden uyarlamaya çalışmalarının gerekliliğinin ihtiyacı ortaya çıkmıştır.
Savaşın seyrinde Rus birlikleri; Kiev çevresinde başarısızlığı sonucu çekilmesinden, Luhansk ve Donetsk üzerinden yapılan saldırıların, Ukrayna askeri birliklerince durdurulmasından sonra, Rusya, Ukrayna’nın Odessa gibi hayati öneme sahip liman şehrine çıkarma yapma planıyla Karadeniz’deki Rus donanmasına ait “Moskova” adındaki savaş gemisi ile bu hamleyi yapmaya kalktı. Ukrayna direnişiyle
karşılaşarak, Ukrayna askeri birliklerince “Moskova” adındaki savaş gemisi batırılmasından sonra cephedeki üstünlüğünü bir ölçüde kaybetti. Ukrayna birlikleri Rus birliklerinin ilerleyişini durdurduktan sonra, Batılı devletlerden gelen yeni silahlar, verilen lojistik ve iletişim destekleri hem de cephelerde elde edilen başarı ile bu kez karşı harekâta geçme imkânına sahip oldu. Ukrayna’nın, bazı toprakları geri almasıyla, savaş cephesinde Rusya gerilemeye başladı. Rusya savaşın kaderini değiştirmek ABD ve AB üyesi batılı devletlere karşı “topraklarına yönelik saldırı olması durumunda nükleer silah kullanarak karşılık verebileceği tehdidinde bulunması, Ukrayna topraklarına karşı yürüttüğü savaşta Rus askeri birliklerinin komuta kademesini değiştirmesi, savaşın şiddetinin artabileceği, savaş alanlarının genişleyebileceği “ düşüncesi askeri uzmanlarca Rusya’nın yeni askeri hamlesi olarak görüldü.
Karadeniz’de, aynı denizi paylaştığımız komşumuz Ukrayna’da meydana gelen önce 2014 yılı şubatında yarımada Kırım’ın işgali daha sonra 2022 Şubat ayında ana karası Ukrayna topraklarının Rus askeri birliklerince işgali ve sonrası halen bölgede ana karası Ukrayna topraklarında sürmekte olan sıcak savaş, bölgenin önemli güçlü devleti Rusya’nın bölgede giriştiği işgal ve sonrasında üstleneceği rol, meydana gelen olaylara Nato, Amerika ve Batılı Devletlerin bakışı duyarlılığı ne derece önemli ise, Türkiye içinde bölge o derece önemlidir.
Yazımda Bölgenin (Eski adıyla Batı Desti Kıpçak Bölgesi ) Ukrayna Moldovya Topraklarının tarihsel geçmişini sosyal-kültürel- ekonomik siyasal stratejik yapısını da de ele almak istiyorum;
Yüzyıllar boyu Orta Asya’dan çıkan Türk boyları için Avrupa Topraklarına geçişte kuzey yolunda, önemli geçiş bölgesi olmuş, geçmişten günümüze Türklere yurt , Avar, Avrupa Hun, Hazar, Altın Orda Kırım Hanlığı gibi güçlü Türk Devletlerin kuruluşuna ihtişamlı günlerine tanıklık etmiş, Kıpçak Bozkırlarının Batı Desti Kıpçak Bölgesi , 300-400 yıl Türk Devletleri ve Osmanlı himayesinde kaldı.
Moldovya (Boğdan) Eflak, Erdel , Ukrayna toprakları tarihin ilk dönemlerinde çeşitli kavimlerin uğrak yeri geçiş yolu oldu. Ukrayna, Slavlardan önce sırayla İskitler (Sakalar), Hunlar, Hazar Kağanlığı, Kıpçaklar, Peçenekler, Kumanlar, Oğuzlar ve Altınordu Devleti, Osmanlı Devleti tarafından kontrol edilmiştir. Ukrayna toprakları, 2. ve 5. yüzyıllar arasında Ostrogotlar ve Hunlar tarafından işgal edildi. 5. Yüzyıldan itibaren bölgeye Slavlar yerleşti. Slav toplumu zamanla Balkanlara doğru yayılmaya başladı. 7. yüzyılda Ukrayna topraklarının Türk kökenli Ön Bulgarların yurdu haline geldi. Yüzyılın sonlarında ise Bulgarlar bölgeyi terk etti, daha sonra bölgeye gene Türk kökenli kavim olan Hazarlar yerleşmeye başladı. Peçenekler Kiev şehrine Türkçe ”Sambat” adını vermişlerdi. Günümüzde Ukrayna’nın başkenti olan Kiev, 9. yüzyılın ortalarına kadar Hazar Hanlığının önemli merkezi iken, Kiev’in 860 yılında Viking kralı Rurik’in kumandanları tarafından Hazarların elinden alındı, Kiev Knezliği’nin bir parçası oldu. Kiev Knezliği günümüzde Ruslar, Beyaz Ruslar ve Ukraynalıların ortak kökeni olarak kabul edilmektedir. Kiev Knezliği Devletinde zayıflamaya başlayınca Kiev Knezi Mstislav’ın (1125–1132) ölümünden sonra dağıldı. Bölge , 13. yüzyılda Moğollar tarafından istila edildi. 1240 tarihinde Cengiz han’ın torunu ( Altın Orda İmp. Cuci Hanın oğlu ) Batu Han’ın ordusu tarafından Kiev tamamen yakılıp, yıkıldı. 14. yüzyılda Ukrayna topraklarının doğu kısmı Kiev dahil Litvanya Grandüklüğü’nün eline geçti. Batı kısımlar ise Lehistan Krallığının bir parçası haline geldi. 1569 yılında Litvanya ve Lehistan arasında imzalanan Lublin Birliği Antlaşması sonucunda Lehistan-Litvanya Birliği doğdu. Bu tarihten sonra Ukrayna topraklarının büyük bir bölümü Lehlerin yönetimine geçti. Ukraynalı soyluları Katolik dinini kabul ederek, Leh kültürünü benimsediler. Ukraynalılık bilinci daha ziyade köylü halk arasında şekillendi.
Günümüzde Türkiye ile Ukrayna Moldova arasında ortak ilişkilerin sürdürülmesinde en önemli kültürel köprü konumunda olarak Kırım Tatar Türk Toplumu ve Gagauz Türk Toplumu Gelmektedir;
Geçmişte sürgün zulüm acılar yaşamış Kırım Tatar Türk Toplumunun mevcut konumu, Ukrayna’nın gelecek günlerinde yer alacağı statüsü, dost stratejik ortağımız Ukrayna ile tarihi kültürel münasebetlerimiz, bu ülkede son gelişmeler Türkiye için gerçekten hassasiyetle üzerinde durulması gerekli konulardır.
Osmanlının 300 yıl hüküm sürdüğü Osmanlının Boğdan eyaleti günümüz Moldovya Devletinin de Türkiye Cumhuriyeti açısından önemlidir. Gerek siyasi ekonomik ikili ilişkiler açısından gerekse Moldovya’da yaşayan yerleşik halk Gagauz Türk Toplumunun kültürel gelişimi iki ülke arasında münasebetleri oldukça ileri seviyeye taşınmıştır.
KIRIM TÜRKLERİ; Türklerin batıya göçlerinde önemli bir yere sahiptir KIRIM. İlk Orta Asya’dan batıya göçlerin başlamasın (Orta Çağ, MS 375 civarında gerçekleşen Kavimler Göçü. Hun Türkleri’nin 374 yılında Balamber/Balamir komutasında batıya göç etmeleri ) bugüne yaklaşık 1650 yıldır Türk Yurdu kalan tek yerdir KIRIM. Kırım tarih boyunca Türklerin en yoğun olarak yaşadığı yerlerden birisidir. Kimmerleri Türk kabul eden görüşler dikkate alınırsa, bölgedeki Türk varlığını MÖ. VII. yüzyıldan itibaren başlatmak mümkündür. Kimmerlerden sonra İskit, Avrupa Hunları, Göktürkler, Hazarlar, Kıpçaklar, Altınordu ve Kırım Hanlarının hâkimiyeti altında kalan bölge kadim Türk yurtlarından birisi haline gelmiştir. 1783’te Ruslar tarafından ilhak edilen Kırım’daki Türkler göçe zorlandı, aynı zamanda farklı topluluklar yerleştirilerek bölgenin demografik yapısı bozuldu. 1944 sürgününde ise bölge tamamen Türklerden arındırılmaya çalışıldı. Ancak bütün bu yapılanlar, tarihî ve kültürel bakımdan Kırım’ın kadim bir Türk yurdu olduğu gerçeğini değiştiremedi.
Ukrayna, SSCB’nin dağılmasından sonra NATO ve AB’nin jeopolitik ve jeostratejik operasyon sahası haline gelmiştir. Rusya’yı kuşatmak ve SSCB’nin bakiyesi devletlerin üçüncüsü büyük toprak sahibi Ukrayna’yı batı dünyasına eklemlemek üzerine geliştirilen genişleme siyaseti, nihayetinde Rusya Ukrayna Savaşı ile son noktaya ulaşmıştır. Ukrayna’da 21 Kasım 2004 tarihinde gerçekleşen seçim sonrası toplum Batı ve Rusya yanlısı olarak ikiye bölünmüştür. Seçimde hile olduğu iddiası ve sonrasındaki meydan gösterilerine rağmen Rus yanlısı Viktor Yanukovic Cumhurbaşkanı olmuştur. Onun uzun süren iktidarı sürekli meydan gösterileriyle ve büyük oranda çatışmalarla geçmiştir. Nitekim 24-28 Kasım 2013 tarihleri arasında meydanlardaki gösterilerde göstericilerle güvenlik güçlerinin arasında yaşanan çatışmalar adeta iç savaşı andıran bir manzara ortaya çıkarmıştır. 20 Ocak 2014 tarihinde Rus yanlısı Kırım Parlamentosu, AB yanlılarının iktidara gelmesi durumunda Kırım’ın bağımsız olacağını ve Ukrayna’ya asla bir daha teslim edilmeyeceğini ilan ederek sorunu Kırım coğrafyasına taşımışlardır. Bu gelişmelerle başlayan süreç Rusya’nın Kırım’ı işgaliyle sonuçlanmıştır. Bugün, Rusya’nın Kırım’ı işgalinin üzerinden on yıl geçmiştir. İşgalin etkisi, Türkiye’de yaşayan Kırım Tatarlarının belleklerinde hala devam etmektedir. Kırım’da Rus işgali sonrası Kırım Türklerini yurtlarında asimile yok etme çalışmaları değişik uygulama ve programlar ile Rusya tarafından yürütülmektedir. Baskı zulümler her geçen gün artmaktadır. Maalesef Kırım’da ve diasporada Rus yanlısı bazı hainlerin her şeyi görmelerine rağmen , geçmişten ders almayarak halen Rus yanlısı tavırlarını desteklerini üzülerek görmekteyiz.
GAGAUZ TÜRKLERİ ; Gagauz Türkleri kuzey batıda kalır, Türk Dünyası içerisinde ayrıcalıklı bir yeri vardır. Batı Türk unsuru Gagauzlar (Gök Oğuzlar) toplam 350 bin kişi ile Balkanlardaki tek Hıristiyan Türk toplumudur. İsimleri Hıristiyan soyadları Türkçe’dir. Büyük bir kısmı Moldova toprakları içinde yer alan Gagauzya özerk bölgesinde yaşarlar. Gagauz bölgesinin Yüzölçümü 1.850 kilometrekaredir. Komrat, Çadır-Lunga, Vulkaneşti olmak üzere üç büyük kenti vardır. Nüfusun çoğu köylerde yaşar. İdari merkez Komrat’tır. Gagauz Özerk bölgesinin resmi dili Gagauzca, Moldovaca ve Rusça’dır. Yönetim biçimi başkanlık sistemidir. Gagauzlar 1990-1994 yılları arasında özerk bir cumhuriyet iken bağımsızlıklarını koruyamamış, Moldova toprakları içinde “Gagauz Yeri Özerk Bölgesi” olarak adlandırılmıştır. Moldova Anayasası değişmediği sürece Gagauzların kendi kaderlerini tayin hakkı yolu tıkalıdır. İç işlerinde bağımsız, dış işlerinde Moldova hükümetine bağlıdırlar. Ancak Moldova anayasasıyla ters düşmeyecek anlaşmalar yapabilirler. Gagauz Özerk Bölgesi’nin geçim kaynağı genelde tarıma dayanır. Bölgede şarap üremi geniş yer tutar. Üretilen başlıca tarım ürünleri arasında buğday, ay çekirdeği ve ceviz yer alır. Bölgede kısıtlı miktarda Türk yatırımcıların kurdukları fabrikalar bulunur. Bölgede Türkiye’nin maddi yardımlarda bulunduğu Komrat üniversitesi bulunmaktadır. TİKA, Komrat’ta yöredeki en önemli kültür merkezi olan Atatürk Kütüphanesi’ni kurmuştur. Bölgede yaşayan gençlerin büyük bir bölümü yüksek öğrenimlerin Türkiye’de tamamlamaktadırlar. Türkiye’deki üniversitelerden mezun olan Gagauzlar, iş imkanlarının kısıtlı olmasından ve hayat standardının düşük olmasından dolayı ülkelerine geri dönmek istemeyerek Türkiye’de kalmayı tercih edenler çoktur. Türk vatandaşlığına geçerek burada hayatını devam ettiren bir çok Gagauz da mevcuttur.
RUSLARIN UKRAYNA’DAN SONRA, AVRUPANIN KUZEY DOĞUSUNDA II.HEDEFİ MOLDOVA ‘DA AYRILIKÇI BÖLGE TRANSDİNYESTER PLANLARI;
Osmanlıda iken BOĞDAN olarak önemli eyalet konumunda olan Kuzey Doğu Avrupa’da coğrafi konumu itibariyle Ukrayna ve Romanya arasında yer alan Moldova, 1940 yılına kadar Romanya’nın bir parçası iken 1940 yılından itibaren ise Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ne (SSCB) entegre edilerek Moldova Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti (Moldova SSC) olarak varlığını SSCB dağılana kadar sürdürmüştür.
MOLDOVA ‘NIN AYRILIKÇI BÖLGESİ TRANSDİNYESTER ;
Rusların yeni planında yer alan Transdinyester bölgesi 1924 yılında Ukrayna’nın bir parçası olarak varlık bulurken, 1940 yılı itibariyle Moldova SSC’ye dahil edilmiştir. Bu durum 1990 yılına kadar mevcut şeklini korumuş, 1990 yılının haziran ayına gelindiğinde ise Moldova yönetiminin kendisini egemen bir devlet olarak ilan etmesi ile süreç farklı şekillenmiştir. Buna göre Transdinsyester bölgesi de 1990 yılının Eylül ayında bağımsızlığını ilan ederek mevcut duruma yanıt vermiş ve de facto yönetime sahip Transdinyester bu çerçevede siyasi kurumlarını oluşturarak ayrılıkçı bir tavır takınmıştır. Nihayetinde fiili bağımsızlığa sahip olan ancak diğer ülkeler ve Birleşmiş Milletler (BM) tarafından tanınmayan Transdinyester bölgesinin bu ayrılıkçı tutumu, çatışmaları da beraberinde getirmiştir.
Yıllardır Moldova ile Transdinyester bölgesi arasında vuku bulan çatışmaların kökleri derin izler taşımakla birlikte, Soğuk Savaş döneminde uygulanan birtakım politikaların sorunun gün yüzüne çıkmasını hızlandırdığı söyleyebiliriz. Buna göre, Soğuk Savaş dönemin son on yılında milliyetçi dalganın yeniden yükselişe geçmesi, Moldova yönetiminin de bu çerçevede bir dizi karar almasını beraberinde getirmiştir. Ne var ki amacı kültürünü özendirmek olan Moldova yönetiminin yeni kültür kararlarının tartışıldığı bu dönemde, bir başka tartışma konusu olan Romanya ile yeniden birleşme fikirlerinin varlığı, toplumun belirli kesimlerini tedirgin etmiş ve ayrılıkçı arzuları tetiklemiştir.
1990 yılı itibariyle taraflar arasında yaşanan küçük çatışmalar 1992 yılının Mart ayına gelindiğinde tırmanışa geçmiştir. Bu süreçte önemli köprüler başta olmak üzere kritik yerleri kontrol altına almak için mücadele eden Moldova birlikleri başarısız olmuştur. Transdinyester birliklerinin Moldova birliklerini Dinyester Nehri’nin ardına geri püskürtmesi sonucunda da Moldova ateşkes ilan etmek durumunda kalmıştır. Burada Rusya’nın 14. Ordu’sunun Transdinyester birliklerine verdiği desteğin önemli bir etken olduğu ifade edilebilir. 1992’nin temmuz ayında dönemin Rusya Başkanı Boris Yeltsinile dönemin Moldova Başkanı Mircea Ion Snegur arasında imzalanan anlaşma neticesinde Moldova yönetimi Rusya’nın Transdinyester’deki varlığı kabul etmek durumunda kalmıştır. Buna göre, ateşkesin korunması ve güvenli bölgenin tesisi edilmesi için Moldova, Transdinyester ve Rusya’nın askeri birliklerinden oluşan ortak bir barış koruma gücü ile bu gücü kontrol etme yetkisine sahip Ortak Kontrol Komisyonu’nun kurulmasına karar verilmiştir. Bahsi geçen Komisyon’un ayrıca güvenli bölge üzerinde de yetki sahibi olması karara bağlanmıştır. Bununla birlikte, Moldova’nın Romanya ile birleşme ihtimalinin de göz önünde bulundurulduğu bu anlaşmada, olası bir birleşme halinde Transdinyester bölgesine de kendi kaderini tayin etme hakkı tanınmıştır.
Moldova ile ayrılıkçı Transdinyester bölgesi arasındaki çatışmanın çözümü için 1993 yılından itibaren Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT), Rusya ve Ukrayna’nın ortaklığında arabuluculuk faaliyetleri yürütülmüşse de istenilen düzeyde bir ilerleme kaydedilememiştir. 2005 yılı itibariyle Kişinev yönetiminin talebi doğrultusunda süreç “5+2” olarak da ifade edilen bir biçimde gerçekleşmektedir. Buna göre sorunun tarafları olarak Moldova ve Transdinyester müzakerelerde yer alırken, Rusya ve Ukrayna garantör ülke pozisyonunda, Avrupa Birliği (AB) ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ise gözlemci ülke statüsündedir. Bu süreçte önerilen mutabakat metinleri ise tarafların hükümlerdeki ifadeleri farklı yorumlamaları gibi nedenlerle hayata geçememiştir. Buna göre, örneğin taraflar arasındaki ilişkilerin normalleşmesine ilişkin ilkelerin belirlendiği ve Primakov Memorandumu olarak da bilinen mutabakat zaptında “ortak devlet” kavramının farklı yorumlanması süreçten sonuç elde edilememesini beraberinde getirmiştir. Benzer şekilde 2003 yılının Kasım Ayında Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in danışmanı olan Dmitry Kozak’ın önerdiği ve Kozak Memorandumu olarak bilinen anlaşmada ise federal bir Moldova’dan söz edilmiştir. Transdinyester ile Moldova arasında eşit statü talebinde olan Transdinyester’in mevcut konumu ile uyuşmayan bu öneri de kabul görmemiştir. 2005 yılında gündeme gelen Yuşenko Planı ise Moldova tarafından olumlu karşılanmış ve
Transdinyester bölgesinin Moldova içinde yasal statüye sahip özerk bir bölge olması kabul edilmiştir. Ne var ki Transdinyester bölgesinin 2006 yılında referandum kararı alması ve ardından bağımsızlığını ilan etmesi sürecin sonlanmasını da beraberinde getirmiştir. Rusya Transdinyester’e resmi diplomatik bir destek sağlamasa da Rus barış gücü askerlerinin Transdinyester güçlerine askeri destek sağlamaktadır. Ayrıca, Rusya Transdinyester’e yalnızca askeri değil, mali olarak da yardım etmektedir. Doğal gazın ücretsiz temini ve yaşlıların emekli maaşla desteklenmesi gibi uygulamaların yer aldığı bu ekonomik yardımlarla Rusya’nın Transdinyester’e her yıl bir milyar doların üzerinde fon sağladığı bilinmektedir.
Diğer taraftan, Moldova’nın askeri gücünün Transdinyester güçlerinden daha küçük ve daha zayıf bir yapıda olduğu ifade edilmektedir. Dolayısıyla mevcut şartlar altında Moldova yönetiminin bölge üzerinde kontrol sağlaması oldukça zor görünmektedir. Ayrıca bağımsızlığını ilan etmesinden günümüze kadar geçen süre içerisinde Moldova’nın ekonomisinin iyileşmediği de bilinmektedir. Bugün Moldova yaklaşık üç milyonun üzerinde bir nüfusla Avrupa’nın en yoksul ülkelerinden birisidir. Özellikle enerji sektöründe büyük ölçüde Rusya’ya olan bağımlılığı önemli kırılganlıklarından birisidir. Transdinyester bölgesi dahil olmak üzere Moldova’nın toprak bütünlüğünü savunması ve dolayısıyla bölge üzerinde egemenlik iddiası aynı zamanda bölgeye dair sorumlulukları da beraberinde getirmektedir. Moldova’nın Gazprom’a olan borcu incelendiğinde var olan doğalgaz borcunun önemli bir kısmının da Transdinyester’e ait olduğu gözlenmektedir. Bu bağlamda Transdinyetser bölgesinin kendi topraklarının bir parçası olarak kabul edilmesi, hukuki açıdan borçların da üstlenilmesini gerektirmektedir. Bu kapsamda Moldova’nın otuz yıldan fazla bir süredir bölgeyi fiili olarak kontrol edemiyor olması ülke yönetiminin Transdinyester bölgesine ait yükümlülüğün altına girmek istememesine gerekçe oluşturmaktadır.
Moldova’nın Rus doğal gazına bağlı olmasının yanında, Moldovagaz isimli kendi doğal gaz şirketinin hisselerinin önemli bir kısmının da Gazprom’a ait olması işleri daha da zorlaştırmaktadır. Bu açıdan değerlendirildiğinde, AB’ye üyelik başvurusu yapan Moldova her ne kadar AB yanlısı bir siyasi yönelime sahip olsa da ülkenin mevcut bağımlılığının Rusya’nın yörüngesinden çıkmasına engel teşkil ettiği söylenebilir. Dolayısıyla, bölgede var olan durum, Rusya’nın Moldova ile AB arasında yakın temas olasılığını engellemede ve böylece Moldova’yı Rus etki alanında kalmaya ve aynı zamanda Avrasya Ekonomik Birliği’ne (AEB) katılmaya ikna etmede önemli görülmektedir. Transdinyester’deki Rus birliklerinin varlığı, Rusya’ya egemen bir devlet üzerinde baskı uygulamada ve Rusya’nın algıladığı Rus etki alanı içerisinde AB ile Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’nün (NATO) genişlemesini önlemede aracı olmaktadır. Moldova’nın NATO ve AB’ye katılımın Rusya için en genel anlamı, Rusya ile olan kültürel ve dilsel bağların azalması ve Rusya’nın kendi sınırları ile Avrupa arasında yer alan ve tampon bölge olarak değerlendirdiği zayıf yapılı uydu devletler üzerinden tehdit hissedecek olmasıdır. savaşın yayılması diğer bir ifadeyle Rusya’nın bölgeye doğru ilerlemesi ne kadar olası sorusu tekrar akıllara gelmektir. Rus askeri komutan Ustam Minnekaev’in 22 Nisan 2022 tarihinde yapmış olduğu açıklamada “Rus ordusunun görevlerinden birisinin Donbass ve güney Ukrayna üzerinde tam kontrol sağlama olduğunu ve Ukrayna’nın güneyi üzerinden oluşturulacak kontrolün Transdinyester’e erişim sağlayacağını” vurgulaması gözlerin Transdinyester bölgesine çevrilmesine neden olmuştur. Bu anlamda, Ukrayna Savaşı ve Transdinyester’deki Rus askeri birliklerinin varlığının Rusya’nın bir sonraki hamlesinin Moldova olabileceği yönünde endişeleri arttırmaktadır.
Ukrayna’nın doğusunda adım adım ilerleyen Rusya öncelikli hedef olan Donbass bölgesini tamamen ele geçirdiği takdirde durmasının mümkün olmadığı ifade edilebilir. Muhtemel senaryoda yeni hedefin Ukrayna’nın güneyi Moldova Transdinyester bağlamında olması olası bir seçenektir. Bu anlamda Transdinyester bölgesine kadar uzanan bir Rus hattının kurulması aynı zamanda Azak Denizi ile bağlantısı kesilen Ukrayna’nın Karadeniz ile de bağlantısını kesmiş olacaktır.
Rus işgalinin sona ermesi, Ukrayna’nın yeniden toprak bütünlüğünün sağlanarak yapılanması, olası hedef Ukrayna’nın güneyi Moldova Transdinyester hattında Rusların inmesinin önüne geçilmesi aşamasında Türkiye üzerine düşeni yapmalı, Türkiye-Ukrayna -Moldava ilişkileri geçmişten. günümüze karşılıklı menfaat doğrultusunda, tarihî, coğrafî ve kültürel yakınlıklarda dikkate alınarak iki ülke ilişkileri en üst düzeye çıkarılmalıdır. Batılı ülkeler AB ve ABD ile bu konularda dış ilişkiler nezdinde gerekli temaslar sağlanmalıdır.
Tüm bu gelişmeler karşısında, sonuç olarak önümüzdeki aylarda gelinen noktada, Ukrayna-Rusya savaşının, yakın zamanda çözülebilecek bir konumda görülmediği. Moldova/Transdinyester’deki Rus askeri birliklerinin varlığının Rusya’nın bir sonraki hamlesinin
Moldova olabileceği planının önlenmesi için Batılı Devletler NATO ve ABD’nin gerekli tedbirlerin uluslararası statüde alınabilmesi. Bu savaşın uzun süre daha süreceğinin görüldüğü. Türkiye’de bu gelişmelere karşı seyirci kalmayarak, ikili ilişkilerde tarihsel süreci de iyi değerlendirerek, bölgede mevcut işgalin bir an önce sona ermesi katkı sağlaması, Ukrayna topraklarını işgal ederek savaşa neden olan Rus askeri birliklerinin işgal ettiği Ukrayna Kırım topraklarından bir an önce çekilmesi, ülke ana kara parçası Ukrayna’da soydaş Kırım Tatar Türklerinin Haklarını da gündemde tutarak, Ukrayna’da kamu düzeninin yeniden kurulması ,yarım ada Kırım’dan göç eden Ukrain, Kırım Tatarı ve diğer etnik unsurların yeniden vatan topraklarına geri dönmelerinin sağlanması , Ukrayna halkının yıkılan harabeye dönen şehirlerini yeniden imar edip yapılandırarak eski haline dönmesinin , ülkede huzurun güvenliğin yeniden sağlanmasında, Türkiye devleti olarak da bize de çok iş düşmekte, Türkiye devleti olarak dost ülke stratejik ortağımız kültürel bağımız olan Ukrayna ile Gagauz Türkleri vasıtasıyla ve geçmişten gelen tarihsel bağımız olan MOLDAVA ile ilişkilerimizin daha da artırarak, bölgesel istikrar ve işbirliği güven politikalarına Türkiye olarak gerekli destek ve katkıları vermemiz dileğiyle.…