İnsanlar kendilerini bilge sanıp, başkalarına kıt akıllarını satmaya çalışmaları yok mu?
Özellikle, “Pandemi sonrası” diyeceğim de emin olun net bir açıklamasını ben bulamadım.
Zira eskiden anne-babaya hürmet diye bir şey vardı şimdi zerresi yok.
Kardeş bağları öyle kuvvetliydi ki, menfaatsiz beklentiler, varlıklı kişi imkansızlıklar içerisindeki kardeşine en küçük hissiyat bile uyandırmazdı.
Şimdi öyle mi?
Bir araya gelindiğinde bırakın yürüyüşünü, oturuşu, ayak ayak üstüne atışı bile “Dünya benim etrafımda dönüyor” zihniyeti.
Hiç aklına getirmiyor ki bir gün o da el sıfatına girip, dört kollu ile herkesin gittiği yere gidecek.
Zaten getirse saygısız, nankör, şeref yoksunu mu olur?
Kurban Bayramı ile birlikte babalar günü de aradan çıkartılı verdi.
Tesadüf babaların tesadüfü yani.
Yazacağım, yazacağım. Bayram izlenimlerimi, bende bırakılan intibaları ve gezip, görüp bizzat yaşadıklarımı bir bir bıkıp usanmadan anlatacağım.
Artık eskidendi klavyenin başına geçip yazımın girişinde de belirttiğim gibi insanlara güzel ve bir o kadar bilgeymiş gibi bilgiçlik taslayıp köşe yazısından satmak.
Benim mantığım o nedenledir ki yaşamadan bir şey için telkinde bulunmak bize uymaz.
Bayram tatilimizde bir kez daha inanın büyük keyif aldım. Pozitif olmayanlarla mümkün olduğunca bir araya gelmemeye çalıştım.
Daha çok yalnızlığı ama dünyanın en güzel sessiz fakat olağan üstü güzellikteki yerleri aşındırdım.
Kimi zaman da insan selinin olduğu yerlerde etrafımda koşuşturmaca yaşayanlara boş ama izleyici manalı bakışlarımla baktım, kafamda notlara yerleştirdim.
İnanın insanlar eskiden bu denli keyif peşinde koşanlar kategorisinde değillerdi.
En azından bana göre.
Şimdi öyle mi?
Abartmıyorum benim gözüme takılanların çoğu kendisi için yaşayan, kendi düşüncelerini hayata geçirip nasıl keyif alıyorlarsa o davranışlardan kaçınmayan tipler.
Ben öyle görmek istediğim için mi böyle diyorum sizce?
Asla değil.
Ne görüp, izliyorsam aynen aktarıyorum.
Belki eksiği var, fakat kesinlikle fazlası yok.
Eskiden öyle miydi?
Hani, “Yemeden yedirir, giymeden giydirir” söylemi vardı ya?
Bakın söylemi diyorum ama eskiden öyle denirdi. Şimdiki adı tabir oluyor.
Dolayısıyla bu devrin evlatları, çocukları ne bileyim bireylerinde ne büyük ne de küçük sevgisi kalmış gibi sanki.
Varsa yoksa menfaat. Çıkar ve yaşamdan kendisinin haz alma gerçeği.
Yaşayan bilir.
Hani bir tabir vardır, “Bir ana-baba 10 çocuğa bakar büyütür ülkeye hayırlı birer vatandaş olarak yetiştirir de 10 çocuk ne bir anaya, ne de bir babaya bakamaz” diye.
Düşkünler yurduna gönderdiğiniz büyüklerinizi ziyarete giderken sakın yanınıza çocuğunuzu da almayı unutmayın ki gerçekleri görsün.
Ne yazacaktık hangi konuya geldik?
Emin olun laf olsun diye büyüklerin bayramlarını kutlar kutlamaz ortalıktan yok olan o kadar çok yeni yetmeleri gördüm ki, anlata anlata bitiremeyecek olduğumdan derinlere daldım gitti.
Ülkede belli bir ekonomik kriz almış başını gidiyor gitmesine.
Hatta belediyeler, yani işin başındaki siyasilerin bu zerre umurlarında mı?
Kendilerini seçip o mevkiye getiren vatandaşlarının o ekonomik durumları görevdekileri ilgilendiriyor mu, ilgilendirmiyor mu emin olun yazacağım.
Hem de her görüp, yaşayıp not ettiklerimi örnekleriyle tek tek yazarak.
Fethiye’den tutun da Konya Meram gezisinde yaşayanların görüşlerini vereceğim, Muğla Ortaca Sarıgerme sahilinde uygulanan fiyat politikasıyla, Dalaman Belediyesi’nin insanlık adına seferberliğini de, insanları kaderleriyle baş başa bırakmaları dahil.
Akyaka ve Marmaris sahillerindeki denetimsiz fiyat abartılarından tutun, bir kase çorba için uygulanan politika da dahil.
Yoksa, git, gez, ye, iç, gel klavyenin başına. Düz methiyelerde bulacaklarına lügatleri, al sana köşe yazısı.
Sonra da de, “Bir sonraki bayrama bakalım.”
Allah çıkaracak mı seni o sonraki bayrama ki?