Sevgili Okurlarım!
Bugün makale yazıma hepimizin bildiği bir atasözü ve bir hikâye ile başlamak istiyoru
“Besle kargayı oysun gözünü”. Bu bir Türk atasözüdür ve bir hikâyeyi anlatır.
Farklı versiyonlar ile anlatımı da olsa da, hikayenin özü insanlara verdiği mesaj aynı olan halk
arasında oldukça bilinen bir hikaye.
İşte! Bu atasözünü destekleyen hikâye:
“ Bir zamanlar, bir çiftçi, bir karga yaralanmış ve acı içinde kıvranırken bulur. İnsanlık duygularıyla
dolu olan çiftçi, kargayı evine getirir ve ona bakım yapar. Yaralarını iyileştirmek için uğraşır ve ona
yiyecek verir.
Ancak karga, ne zaman yiyecek verilse, çiftçinin elini ısırır ve onu zarar verici bir şekilde
kovalamaya başlar. Yine de çiftçi, karga için üzülür ve ona daha fazla bakım sağlar.
Bir gün, karga iyileşir ve uçabilir hale gelir. Fakat teşekkür etmek yerine, karga tekrar çiftçinin
yakınlarına zarar verir. Çiftçi, karga yarasını iyileştirmeye çalışırken gözünü oymuş olduğunu fark eder.
Derin bir hayal kırıklığıyla, çiftçi kargayı serbest bırakır.
Hikâyenin sonu, çiftçinin iyilikseverliğinin suiistimal edilmesiyle sonuçlanır. Bu nedenle, atasözü
“Besle kargayı oysun gözünü”, iyi niyetli insanların bile zaman zaman kötü niyetli kişiler tarafından
kullanılabileceğini ve zarar görebileceklerini ifade eder.”
“Yazarın aklına durduk yere bu hikâyede nerden geldi” diye düşünen elbette olacaktır.
Gazete, TV, haber bültenlerinde geçen bir haber beni oldukça üzdü.
Duyunca oldukça etkilendiğim, üzüldüğüm, söz konusu haber ile ilgili maalesef ülkemizde güçlü
bir ses, tepki gelmedi.
Türkiye’nin gündeminde son zamanlarda sürekli bebek katili APO var. TV kanalları haber
bültenlerinde “Bebek katiline mevcut yasalardan nasıl bir üslup-yöntem buluruz da cezaevinden
çıkartırız “ haberleri yer alıyor. APO’dan sonra da , ikinci sırada İmamoğlu ve arkadaşlarının cezaevi
mesajları ve cezaevinde geçen günleri gündemde. Ben bu konulardan oldukça çok sıkıldım , şimdi asıl
makale konusundan bahsetmek istiyorum.
Nisan ayının başlarında, beni ve benim gibi ömrünü Turan Birliğine, Türk Birliğine, Türk tarihine,
Türk Milletine adamış , Türk Milleti Sevdalılarını üzen bir olay yaşandı .
Kazakistan, Türkmenistan ve Özbekistan, Avrupa Birliği (AB) ile 4 Nisan’da gerçekleştirdikleri
zirvede, yalnızca Türkiye’nin tanıdığı “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti”nin kurulmasını kınayan ve
devletlere tanımama çağrısı yapan BM Güvenlik Konseyi’nin 541 ve 550 sayılı kararlarına da bağlı
kalacaklarını açıkladılar.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni yıllardır tanımayan Türki Cumhuriyetlerine birde ne olmuştu.
Türkmenistan Devlet Başkanı Serdar Berdimuhamedov ve Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von
der Leyen, 4 Nisan 2025 tarihinde Semerkant’ta düzenlenen AB-Orta Asya Zirvesi oturumunda yan
yana oturup , sahneye bakarak alkış tuttular.
Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ile Türki Cumhuriyetler Başkanlarının neler
konuştuklarını tahmin etmek mümkün değil, ancak toplantı sonrası Türki Cumhuriyetler peş peşe
Güney Kıbrıs Rum kesimine büyük elçi atamaları oldukça düşündürücü.
Gençlik yıllarımızda ben ve benim gibi Turan –Türk Milleti Sevdalıları Esir Türklerin Özgürlüğüne
Kavuşması için az mücadele vermedi. 1991 yılında Sovyetlerde gelişen durum ile Esir Türklerin
Özgürlüğüne kavuşmasına Turan –Türk Milliyetçileri olarak hepimiz çok sevindik.
O günleri kısaca hatırlarsak; 25 Aralık 1991 tarihinde Sovyetler Birliği Devlet Başkanı Mihail
Gorbaçov’un istifa etmesinin ardından Sovyetler Birliği’ni teşkil eden cumhuriyetlerin bağımsızlığını
kazanmalarıyla 26 Aralık 1991’de Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği resmen dağılmıştı. Bu
dağılmanın ardın SSCB bünyesinde olan milletler Türki Cumhuriyetler ve Diğer Cumhuriyetler bir biri
ardına halk oylamaları yaparak bağımsızlıklarını ilan etmişlerdi.
Türki Cumhuriyetlerin kazandığı bağımsızlığa, Turan gönüllüleri, Türk Milliyetçileri olarak bizler ne
kadar da çok sevinmiştik.
Türkiye bazı eksiklikler de olsa yıllardır Turan Birliğinin ,Yüce Türk Milletinin bir parçası olan Orta
Asya Türk Cumhuriyetlerine yardımlarda bulundu, o coğrafyada demokrasinin yerleşmesi için her
zaman katkı içinde oldu.
Türki Cumhuriyetlere, 1923 yılından beri Cumhuriyetle yönetilmenin deneyim ve tecrübesiyle
bağımsızlığını kazanan Genç Türki Cumhuriyetlerine bir nevi ağabeylik yaptı.
Ben çalışma hayatımda bizzat şahidim, Türk Telekom A.Ş ‘den makine, santral, teçhizat, sistemler,
vs…Teknik destek olmak amacıyla zamanında hiçbir ücret alınmadan Türki Cumhuriyetlere gönderildi.
Peki gelinen nokta da , üstte “Karga Hikayesinde” bahsettiğim gibi.” Besle Kargayı Oysun Gözünü
“hikayesinde, çiftçi yaralı kargayı iyileştiriyor, sağlığına kavuşturuyor, özgür bırakıyor, karga ise çiftçi
onu iyileştirirken nankörce çiftçinin gözünü oyuyor.
Türkiye’nin Türki Cumhuriyetlere onca maddi manevi her türlü desteği yapar iken, Türki
Cumhuriyetlerin karşılığında para için Türkiye’ye cephe alanlarla birlikte olmaları vebal mi?
Bu duruma ne denile bilinir ? Bu durum nankörlük değil de nedir ?
AB’nin, Orta Asya ülkeleriyle platform oluşturma sürecinin önemli unsurlarından birinin de Kıbrıs
Cumhuriyeti ile ilişkiler olduğu, 4 Nisan’da açıklanan AB-Orta Asya Ortak Bildirisi’nde Kıbrıs ayrıntısı
ortaya çıkınca sağ duyulu Türk Sevdalısı onca insan üzüldü.
Bildirinin 4. maddesinde, tarafların uluslararası ve bölgesel forumdaki tüm devletlerin egemenliği
ve toprak bütünlüğüne saygı duyulacağı ve bu ilkeyi çiğneyecek adımlar atılmayacağı kararlılığı
vurgulandı. Bu kapsamda, BM Güvenlik Konseyi’nin 1983’te aldığı 541 ve 1984’te aldığı 550 sayılı
kararlara güçlü bağlılıklarını teyit eden AB ve Orta Asya ülkeleri, aralarındaki ilişkinin gelişmesinin de
bu ilkeye uyulmasına bağlı olduğunu kayda geçirdiler.
Bizimde ülke olarak Yavru Vatan olarak gördüğümüz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin Türkiye için
önemi bilmelerine rağmen Türki Cumhuriyetlerinin AB’nin 12 milyar Euro’luk bir yatırım paketi
taahhüdü görünce Türkiye’ye karşı cephe alan safha geçtiler.
Orta Asya Türki Cumhuriyeti Devletleri AB’den gelecek Parayı duyunca …
Kardeşliği, ortak kaderi, ülkü, kültür, ananevi değerleri Turan ve Türk Milletinin parçası olmayı ,
Türkiye Cumhuriyetinin 1991 yılından bu zamana maddi manevi tüm yaptıklarını her şeyi bir kenara
ittiler.
Tüm bunları ne için yaptılar ?
AB’nin yapacağı 12 milyar Euro’luk bir yatırım paketi elde etmek için…
Her devlete yaklaşık 2.4 MİLYAR EURO pay düşüyor.
AB Konseyi Başkanı Antonio Kosta ve Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula Von der Leyen her birine
2.4 milyar Euro yatırım sözü verdi.
AB-Orta Asya Ortak Sonuç Bildirgesinde; “BM Güvenlik Konseyi’nin 541 ve 550 sayılı kararlarına
bağlıyız” denildi. ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını, toprak bütünlüğünü tanımayı ve adada,
Rumlar’ın dışında herhangi başka bir hükümeti tanımamayı” taahhüt ettiler.
Ve TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NE BİZE De ‘İŞGALCİ’ DEDİLER…
Birleşmiş Milletler kararında Türkiye’nin, KKTC’ye büyükelçi ataması da kınanıyor. Adadaki Türk
Silahlı Kuvvetleri varlığı ‘işgalci’’ olarak nitelenirken, “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti adlı devletin
hiçbir şekilde tanınmaması çağrımızı yineliyoruz” deniliyor. Özbekistan 19 Aralık’ta Güney Kıbrıs’a
büyükelçi atadı. Ardından Kazakistan Şubatta, Türkmenistan Mart ayında büyükelçi gönderdi.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak, bu yapılanlar asla karşılıksız kalmamalıdır.
Diploması açısından, diğer yaptırımlar açısından bildiride imzası olan Türki Cumhuriyetleri
devletlerine yapılanın karşılığı bir an önce verilmelidir.
İlk etap da ülkemize sürekli gelen yerleşen tasarıya imza atan Türki Cumhuriyetleri ve Tacikistan
vatandaşlarına ülke girişlerine vize konmalı, Türkiye oturma ve çalışma haklarına sınırlar getirilmeli,
vatandaşlık almalarının şartları ağırlaştırılmalı, yardımlar kesilmeli, Türkiye’nin alacaklarının bir an
önce tahsili yoluna gidilmelidir.
Söz konusu tasarıya imza atarken, hiç elleri titremedi? AB’nin vereceği 12 milyar Euro’su için
kardeşliği, birlikteliği, aynı milletin parçası olmayı bir anda unutuverdiler. Her şeyi bir anda silip
attılar.
Para için kardeşliği sattılar…
Semerkant’taki AB-Orta Asya Zirvesi’nde Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Özbekistan ile
Tacikistan; 2.4’er milyar Euro karşılığında KKTC’yi terk ettiler. Türkiye’nin Kıbrıs harekâtını, verilen
onca şehidi hiçe sayıp, Türkleri ‘işgalci’ olarak tanıdılar. Rumları adanın tek meşru yönetimi tanıyan
bildiriyi imzaladılar.
Türkiye’nin de üyesi olduğu Türk Devletler Teşkilatı üyesi Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan ve
Özbekistan ile gözlemci Tacikistan, Güney Kıbrıs’ı 12 milyar dolar yardım karşılığı tanıyıp KKTC’yi
defterden sildi.
Ben bir Anadolu vatandaşı olarak tek kelimeyle yaptıklarına YAZIKLAR OLSUN diyorum.
Türki Cumhuriyetlerinin AB-Orta Asya Zirvesi’nde, (Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan,
Özbekistan ile Tacikistan’ın ) KKTC’yi defterden silmeleri, Türkiye’yi ada da işgalci saymalarının
karşılığı misliyle izlenecek yol ile ilgili ülkelere verilmelidir.
O coğrafya da bulunduğumda da geçmiş yıllarda Kazak, Kırgız, Özbek, Türkmen, Tatar’ın birlikte
olduğum Türkiye Türkleri olarak bizleri değil, Rusları tuttuğunu bizzat sohbetlerde toplantılarda
görmüş, tespit etmiştim. Her zaman derim, “ Bir ortama Orta Asya, Kırım, Kazan… Türkleriyle birlikte
Anadolu-Balkan Türkünü ve Rusları koy. İnanın Orta Asya, Kırım, Kazan… vs Türklerin hepsi Rusların
yanına gider. Anadolu ve Balkan Türklerinin yanına gitmez ve onları dışlarlar. Orta Asya Türkleri
Ruslarla o kadar içli-dışlı olmuşlar ki, bir bütünün parçası gibi, onları yıllardır ezen, zulüm katliamlar
yapan Ruslardan asla kopamazlar.”
Türk toplulukları içerisinde her zaman söylediğim gibi, Anadolu Türklüğü, Balkan Türklüğü
gerçekten çok farklı…
Bu konuda, bir genelleme yapacak olursam ; Bizlerin misafirperverliği, dostluğu, bir kahvenin kırk
yıllık hatırı, devletine milletine bayrağına vatanına bağlılığı, çıkar menfaat gütmeden birbiriyle
yardımlaşması o bölgenin kardeş/karındaş dediğimiz insanlarından çok çok çok üstün.
Yaşadığım hayatta, o bölgeden Türkiye’yi ziyarete gelen dost-arkadaşları en iyi şekilde Türk
misafir severliğini göstererek Türkiye’de ağırladığım halde, bir gün o bölge ülkelere gittiğim de bir çay
ısmarlama zahmetinde bulunmayanları bizzat gördüğüm o ortamı yaşadığım için bunları yazma
gereği duydum..
Anadolu ve Balkan Türklüğü Mevlanası, Yunus Emresi, Pir Sultanı, Hacı Bektaş Velisi, Bayram
Velisi, Bedduzamanı, Süleyman Hilmi Tunası…. Her bölgede yetişmiş evliyaları alimleri, dergahlarıyla
… gerçekten çok farklı. Anadolu ve balkan Türklüğü bağrında yetiştirdiği saymakla bitmeyen
Evliyalar, Alimler ile ve onların topluma kazandırdığı , yıllardır süre gelen düşüncelerle, ananevi
duygularla yoğrulmuş Turan Türk Dünyasına, Dünya insanlığına sevgi tohumları aşılanmış, bu sevgi
tohumları nesilden nesile filizlenmiş, yeşermiş , her bölgede yörede bir ağaç olmuş… Ve bizler bu
ağaçların gölgesinden yıllardır faydalanıyoruz.
Dünya döndükçe Anadolu Balkan Türklüğünün var olması dileğiyle…
Hoş çakalın, paraya değil, milli değerlere saygılı kalın…