Son yıllarda genelde felsefe temelli ve toplumumuzu düşündürmeye veya sorgulamaya yönelten yazıları kaleme aldığımı beni takip eden okuyucularım bilirler.
Bu kez ne yazayım diye düşünürken değerli meslektaşım Fatih Gürbüz kardeşimin yazdığı son köşe yazısı facebook’da önüme düştü. Yazıyı merak ettim ve okumaya başladıkça gerçekten Fatih’in harika bir konuya değindiğine şahit oldum.
Değerli kardeşimin ülkemizde yaşanan doğal olan veya olmayan felaketlerle ilgili çarpık düzeni tek tek anlatarak kaleme aldığını gördüm. Belli ki meslektaşım bu konuya iyi çalışmış ve ciddi bir analiz yaparak hiç çekinmeden önemli detayları tek tek dile getirmiş.
Hele ki Bolu’da yaşanan yangın faciasının üzerine kaleme alınan bu makale bana göre herkesin okuması gereken bir rapor niteliğinde. Değerli Fatih yine yazısında, bir felaket yaşandığında en zayıf halka kimse ona yüklenilerek asıl sorumluların sanki korunarak göz ardı edildiğine dem vurmuş.
Mesela bir binanın yapımında baştan sona kadar her aşamasında kontroller ederek onaylayan belediyelerin sorumlu olduğu ancak bir felaket olduğunda belediyelerin hiç sorumluluğu yokmuş gibi davranılmasının ise adaletsiz olduğunu dile getirmiş ki haklı.
Yine belediyeleri denetleyen müfettişlerin belediyeleri denetlemek için geldikleri belediyeler de tatil yapar gibi bir tavır ve eda ile aylarca ağırlanarak belediyelerde takılmasının ardında yatan çarpıcı gerçeği dobra dobra dile getirmesi de taktir edilecek nitelikte.
Ben okuyucularımdan rica ediyorum Fatih Gürbüz’ün o makalesini kamuoyu çıkarları doğrultusunda herkesin okuması gerektiğini düşünüyorum.
Fatih’in yazdığı bu çarpık düzene bir örnek konu da ben eklemek istiyorum. Yanlış hatırlamıyorsam 2010’lu yıllar… Antalya Arapsuyu Mahallesin’de bulunan ve kuşların uğrak yeri olan adı üstünde Kuş Kavağı Mahallesi’ndeki doğal kaynak suyu vardır.
Bu kaynak su çıktığı yerden sonra bir ırmak şeklinde akar ve büyükçe bir alana yani sazlıklı gölete dönüşür sonra da oradan kıvrılarak denize dökülür. Öyle ki buranın bir çok göçmen kuşa ev sahipliği yaptığı biliniyor.
Bir gün o mahalleden bir çok kişiden ihbar aldım ve sazlığa gittim.
Oraya gittiğimde güzelim doğal alanın ortasına yani sazlığın ‘göletin’ bulunduğu alana inşaat şantiye malzemelerinin konuşlandığını gördüm. Konuyu uzatmayım bir haberci olarak ne yaptıysak ne ettiysek olayı o dönem kamuoyu ile ne kadar paylaştıysak hatta üzerine çevre dernekleri ne kadar eylem yaptıysa da burada inşaat durmadı.
Belediye suçu başkasına atıyor o ona atıyor bu öbürüne ve sonuçta güzelim mini kuş cenneti olan gölet kurutuldu ve üzerine 15’er katlı iki blok bina dikildi…
Halbu ki bu alana çok güzel parklar oluşturularak uluslararası arenada tanıtımı yapılabir ve bir cazibe merkezi olabilirdi…
Konyaaltı bölgesi dünyada gözde bir yerdi.
Bir metre kazınca suyun çıktığı bu bölgelere devasa bloklara çarpık yapılaşmaya izin verip göz yumdular.
Konyaaltı’nın çarpık yapılaşmasında herkes suçludur…
Doğal habitat düşünülerek harika bir kentleşme sağlanabilirdi…
Ama neredee…!
Esen kalın…
ra Devrim Kalkan