Mevzu şu: Esnaftan "bağış" adı altında para toplamak, sicil ve ruhsat işlemlerini bu paraya endekslemek... Denizli’de Bakanlık müfettişleri buna açıkça "görevin kötüye kullanılması" dedi ve kayyım talebiyle mahkemeye gitti.
Şimdi sormazlar mı adama; Türkiye Cumhuriyeti’nde yasalar şehirlere göre mi değişiyor? Denizli’de suç olan, Antalya’da neden "rutin" uygulama gibi görülüyor? Antalya Esnaf ve Sanatkârlar Odaları Birliği’nde (AESOB) yıllardır süregelen bu "zoraki bağış" çarkına neden kimse dokunmuyor?
Bağış mı, Haraç mı?
Gönüllülük esasıyla yapılan şeye bağış denir. Eğer siz esnafın ruhsatını, sicilini "Hele şu parayı bir yatır bakalım" diyerek rehin alıyorsanız, bunun adı hukuk lügatinde TCK 257 yani görevin kötüye kullanılmasıdır.
Peki, bu toplanan milyonlarca lira nerede? İddialar vahim: Yurt dışı gezileri, Göz kamaştıran şatafatlı organizasyonlar, Yüksek maliyetli medya ve TV anlaşmaları...
Antalya esnafı geçim derdindeyken, toplanan bu paralar "derebeyi" hayatı yaşatmak için mi kullanılıyor? AESOB Başkanı Adlıhan Dere’nin bu konulardaki sessizliği ise manidar.
Denizli’de düğmeye basan irade, Antalya söz konusu olunca neden frene basıyor?
Adlıhan Dere’yi koruyan bir siyasi veya bürokratik kalkan mı var? Eğer Türkiye bir eyaletler sistemi değilse ve her ilde aynı kanunlar geçerliyse; Antalya’nın bu "dokunulmazlık" zırhı nereden geliyor?
Antalya esnafı şimdi yüksek sesle soruyor: "Denizli’de hukuk var da Antalya’da neden yok?"
Kamu vicdanı yaralı, esnafın cebi ise bu "sözde bağışlarla" delik deşik. Bakanlık müfettişlerinin Denizli’de gösterdiği hassasiyeti Antalya için de göstermesi artık bir tercih değil, hukuki bir zorunluluktur. Kimse hukuktan üstün değildir; hele esnafın alın terini şatafata kurban edenler hiç değildir!
