Erdoğan Kırmızıoğlu


“Devrim Şehidi Kubilay’ı ” Bir kez daha anarken…

Atatürk, irticai tehditle ilgili olarak milletimizi şu sözlerle uyarmıştı.


Milletimiz çok büyük bir devrim gerçekleştirmiştir. Gerçekten yüzyıllardan beri uymaya alıştığımız bir yönetim şeklinin dışına çıkarak dünyada benzeri bulunmayan bir devlet kurduk. Fakat bu yeniliğin kesinlikle tersine bir hareketi gerektireceğini hatırımızdan çıkarmamak gerekir. Bu harekete İRTİCA derler.

       Mustafa kemal ATATÜRK

     Sevgili okurlarım!

     Bugün 23.Aralık. Ülkesini seven biz TÜRKİYE SEVDALILARI için önemli bir gün. Bundan tam 90 yıl önce Şehit Asteğmen Kubilay’ın vahşice gerici yobazlar tarafından öldürülüşünün yıldönümü. Manisa Menemen’de bir kez daha Cumhuriyet Şehidimiz Asteğmen Kubilay’ı kabri başında anacağız.

     Kubilay’ı kimler ne için öldürülmüştü? Öldürenlerin amacı neydi?

     Geçmişi bir kez daha hatırlarsak;

    “O yıllarda vatan düşman işgalinden yeni kurtulmuş, Cumhuriyet kurulmuştu, küllenen imparatorluğun kalıntılarından, Genç Cumhuriyetimiz daha yeni oluşumlarıyla, devrimlerini tamamlayarak yeşeriyordu.

      Manisa Menemen’de ülkenin birçok yerinde düşman işgali sırasında örgütlenmeyen, işgalci kuvvetlere direnmeyen bazı kesimler, Ulu Önder Atatürk’ün önderliğinde Cumhuriyetin ilanından, yapılan devrimlerden rahatsızdı. “Din elden gidiyor” söylemi ile Hüsnüyadis Namlı, Manisa Mutasarrıf Nakşibendî Tarikatı Mensubu Giritli Hüsnü Bey’in kardeş çocuğu olan sözde Giritli Mehdi Derviş Mehmet önderliğinde çoğu cahil insanlar bir araya geldiler. İsyancı grup 23 Aralık 1930 Günü Menemen’de, yaptıkları isyan girişimi sırasında kendilerine engellemeye çalışan 43. Piyade Alayı’ndan Piyade Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay ile karşı karşıya geldiler. Kubilay ve beraberindeki askerler gruba uyarı ateş açtı. Fakat “Silahlarında manevra mermisi bulunduğundan dolayı etkili” olamadılar. Bunu fırsat bilen Giritli Mehdi Derviş Mehmet ise, “Bakın bana mermi işlemiyor” diyerek kendince kutsallık zırhına büründü. Olaylar sırasında ağır bir şekilde yaralanan Kubilay, yaralı olarak meydandaki hükümet binasına girmek istedi. Ama binanın giriş kapısı kapalı olduğu için giremedi. Bu nedenle, hükümet binasının hemen yanındaki Kazez Camii bahçesine yöneldi. Giritli Mehdi Derviş Mehmet, Giritli Şamdan Mehmet ile birlikte Kazez Camii bahçesinde bitkin bir vaziyette bulunan Kubilay’ın başını bağ testeresi ile canlı gövdesinden ayırdılar. Sonrada, Asteğmen Kubilay’ın başını yeşil bir bayrağın tepesine takarak Menemen sokaklarında dolaştırmaya başladılar. Bu sırada, kendilerine müdahale eden Şevki ve Hasan adlı kahraman iki bekçiyi de öldürdüler. Olay yerinde toplanan 250 – 300 kişilik ahali ise Kubilay’ın şehit edilmesi esnasında olaylara hissiz ve seyirci kaldı. Hatta bir kısmı, olayı tasvip edercesine alkış tuttu. O sırada sözde Mehdi Giritli Derviş Mehmet, Yüzbaşı Fahri’ye “Ben mehdiyim, şeriatı ilan ediyorum. Bana kimse mukavemet edemez. Karşımdan çekil!” dedi…

       Sonunda isyan bastırıldı. Kurşun işlemeyen sözde Giritli Mehdi Derviş Mehmet’e ateş açıldı. Ve bu ateş esnasında Kubilay’ı şehit eden sözde Giritli mehdi Derviş Mehmet ile birlikte Giritli Sütçü Mehmet ve Giritli Şamdan Mehmet öldürüldü. Aralarında önceden Şeyh Sükuti’nin Menemen belediye başkanlığı yaptığı sırada yönetimde birlikte olduğu bilinen Hayımoğlu Yahudi Jozef, Erbilli Şeyh Esad’ın oğlu Mehmet Ali ve 37 kişinin idamına karar verildi. Nakşibendî Şeyhi Esad Efendi ise ilerlemiş yaşından dolayı 24 yıla hapis oldu. Fakat tutuklu bulunduğu sırada hastalığından dolayı öldü.

     Şeyh Esat ve tarikatının amacı Cumhuriyet kayıtlarına, “Hükümeti yıkmak, ATATÜRK ilke ve inkılâplarına aykırı olarak saltanat ve şeriatı getirmek, tekke ve zaviyeleri açmak, şapkayı yasaklayıp yeniden fesin kullanılmasını” sağlamak olarak geçti. Menemen olayının hazırlayıcılarından olan Nakşibendî tarikatı lideri Şeyh Esat’ın yurt dışı bağlantısı ile ilgili olarak Askeri Mahkeme Başkanı General Mustafa MUĞLALI, verdiği beyanatta (Cumhuriyet Gazetesi; 01 Şubat 1931 Tarihli nüshası), “Şeyh Esat, hilafet komitesiyle alakasına dair bir itirafname hazırlıyordu. Bu münasebetle İngiliz casusu Lavrens ile münasebette bulunduğunu da doğrulamaktaydı. Fakat hastalığı bunu yazıp bitirmesine mani” olduğunu belirmiştir.

     Bu olay tarihimize kanlı bir leke olarak geçmiştir. Dün “ Din elden gidiyor, şeriat isteriz .” Diye ayaklananların düşüncesinde olanlar, bugün farklı yöntemler izleyerek halen Cumhuriyetimiz için tehlike arz etmektedirler.

      İrtica kelimesi, dilimize Arapça "Rücu" kökünden türetilerek girmiştir. Sözlük anlamı, geri dönmek, eskiyi istemektir. Bazı İslam tarihi uzmanları, bu kelimenin İslam öncesi cahiliye dönemine dönmek isteyenleri belirtmek için, Hz. Ebubekir döneminde kullanıldığını belirtiyorlar. Ama irtica kelimesinin Türkiye'de bugün geçerli olan yaygın anlamının kaynağı, 31 Mart Vakasıdır. İrticai girişimlerde bulunduğu varsayılanlar için kullanılan mürteci kelimesi, II. Meşrutiyet rejimine karşı çıkıp, II. Abdülhamid rejimine dönüşü arzulayanları belirtmek için, İttihat ve Terakki çevresi tarafından kullanıldı. Ama bu dar sınırda kalmadı. Kısa zamanda, sadece eski rejimi savunanları değil, İttihat ve Terakki yönetimine farklı nedenlerle karşı çıkanlar da "İrticacı" olarak tanımlandılar. Böylece, irtica suçlaması İttihat ve Terakki'nin ilericiliğinin vurgulanması işlevini gördü. Bunu izleyen dönemde, sadece dinsel nedenlerle değil, siyasal ve toplumsal nedenlerle, Cumhuriyet rejimini kuran ve bunu sahiplenen güçlere karşı oluşan muhalefet hareketlerinin çoğunun, irticai hareketler olarak damgalanıp siyasal olarak bütünüyle gayrimeşru ilan edilmeleri bu yolla sağlandı.

     Ülkemizde İRTİCA, İRTİCA İÇEREN FALİYETLER, şuan her ne kadar tehdit unsuru olmaktan çıkarılsa da, halen millet nezdinde de görüldüğü kadarıyla PKK terör örgütü ile birlikte Cumhuriyetimiz için tehdit unsuru sıfatını korumaktadır. Dün dini suiistimal edip Kubilay / Menemen olayını yaşatanları günümüzde Fetullah GÜLEN/ FETO terör örgütlenme, ayaklanma devlete ele geçirme planlarıyla tekrar ortaya çıktılar. İşte vatandaş olarak  bize düşen görev bu tür dini yapılanmayla ülkeyi ele geçirme planları içerisine giren dini siyasete alet edenlere karşı uyanık olmalıyız, ülkesini seven vatansever insanlar olarak dini/dini duyguları alet ederek kendi kişi/gurup menfaatleri için kullananların faaliyetlerine asla izin vermemeliyiz. Ülkemizde camiye/kışlaya siyaset sokmanın ne kadar tehlikeli olduğu bizzat yaşayarak gördük.

     Dün Menemen’de isyan edenlerin düşüncesinde olanları, bugün Cumhuriyet devrimlerini, Atatürk İlke ve İnkılâplarını, Anayasamızı, AB uyum yasaları altında delme girişimleri faaliyetleri içerisinde görmekteyiz. Bu ülkede “ Ankara’nın zulmünden, Brüksel’in şefaatine sığınırız “ Diye açıklamada bulunanları gördük. Cumhuriyeti, vatanı, bayrağı, milleti koruma asli görevi olan TSK ‘Nİ ve onun bünyesinde olan komuta zincirinde bulunan generallerimize karşı sürekli yıpratma harekâtında olanları gördük. Bugün irtica ile terör ile yıllarca mücadele veren, ancak asılsız ithamlar, haksız yere suçlamalar karşısında,  onuruyla intihar ederek ölmeyi seçen subaylarımız oldu. Yıllarını vatan için savaşmayla geçirmiş, terörle mücadele etmiş komutanlık görevi yapan subaylarımıza “ Askerlerini sen mi öldürttün? “ Diye anlamsızca sorular sorabilenler çıktı.Genel Kurmay Başkanlığı yapan hayatını terörle mücadelede geçiren  komutanın terör örgütü kurmakla suçlandığı boş yere cezaevinde yattığı dönemi gördük. Bazı çevrelerde ve gazetelerde halen TSK’Nİ yıpratıcı, asılsız haberlerin ortaya atıldığını görüyoruz.

     İrtica içeren faaliyetlerin, laik demokrasimizi değiştirmeye yönelik tarzda değişik metotları, çağın gereksinimlerini de kullanarak, demokratik hak arayışına büründüğünü görmekteyiz.

     Atlantik ötesinde ABD imkânları ile çiftlikte yaşayıp, ABD çıkarları doğrultusunda oradan ülkeyi yönlendirmeye çalışan FETO’nun  halen bu ülke için tehlike unsuru olduğunu biliyoruz.

     Ülkemizin çağdaşlaşması, demokratik dönüşümünü sürdürebilmesinin karşısında İRTİCA dün olduğu gibi bugün de tehlike arz ediyor. Bu tehlike, rejim tehdidi gerekli önlemler alınmazsa gelecekte de devam edecektir. Feto benzeri dini yapılanma içerisine giren dini gurupların ileri yıllarda ülke bütünlüğünü bozacak faaliyetler içerisinde olabileceğini unutmamak gerektiğine inanıyorum.

    Elbette burada amacı sadece Allaha yakın olma dini ibadetlerini yerine getirme olan siyaseti alet etmeyen insanları da ayrı tutmak gerekir.

    Kısacası irtica tehlikesi Cumhuriyet kuruluşundan beri hiç bir zamanda yok olmadı. Her zaman vardı. Hem de bir değil, birden çok. İleri ki yıllarda da Menemen olayı, Feto ayaklanması,  ve daha  birçok dini alet edip ülke bütünlüğünü bozucu faaliyetlerde bulunan guruplar olabilecektir. Biz vatandaş, toplum ,devlet olarak bu tür faaliyetlere izin vermemeli duyarlı olmalıyız.

    Ruhun şad olsun, Şehit Asteğmen KUBİLAY! Devrim şehidi olarak TÜRK MİLLETİ seni hiçbir zaman unutmadı, unutmayacak… İRTİCA FALİYETLERİ İÇERİSİNDE OLNLAR, HİÇBİRZAMAN BU ÜLKEYE HÂKİM OLAMAYACAKLAR…

 

Erdoğan KIRMIZIOĞLU

    Araştırmacı