Sevgili okurlarım!
Bir 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını, konsolosluklarımızda elçiliklerimizde, yurdumuzun her bir yerinde yurt dışından gelen misafir çocuklar ile birlikte coşku heyecan ile bir kez daha kutluyoruz.
Yüce Önder ATATÜRK, bu konuda da dünyada ilki başlattı. Milletlerin geleceği olan çocuklara dünyada ilk defa bayram hediye eden ilk devlet adamı olarak tarihe geçti.
Ben bu yazımda, genel olarak her yıl söylenen klasik yazıların ilk kez dışına çıkarak, “ATATÜRK hangi konumda, hangi koşullarda ülkemizde önderlik yaptı. Kimler ile ne için mücadele edip savaştı. Türk Ulusunun geleceği olarak gördüğü, dünya milletlerine örnek olacak şekilde Bayram bıraktığı çocuklarımıza ne bıraktı, biz ise yaşadığımız dönemde ileride ülkemizi yönetecek çocuklarımıza neler bırakıyoruz. Çocuklarımız ileride devralacakları Türkiye’de, hangi şartlarda ülkemizi yönetecekler.” Bu konularda düşüncelerimizi siz değerli okuyucularım ile paylaşacağım.
Bundan 90 yıl önce bugünün AB üyesi olan bazı ülkeler, hasta adam dedikleri Osmanlı İmparatorluğunu yıkıp, yurdumuzun dört biryanını paylaşmak için harekete geçmişlerdi. Yurdumuzu işgal etmek için saldırıya geçen emperyalist düşman kuvvetlerine karşı, Türk Milleti dünyada eşi benzeri görülmemiş şekilde, Milletçe top yekûn, Milli mücadele örneği vererek, vatan toprağının her bir karışını şehitlerimiz aziz kanı ile sulayarak, tam bağımsızlığını kazanmıştı. Türk milletinin verdiği tam bağımsızlık mücadelesi bölgemizde ve dünyada birçok ulusa da örnek olmuştu.
23 Nisan 1920 Türk Milletinin yeniden iradesini temsil eden Büyük Millet Meclisinin açıldığı ve Türk Halkının Egemenliğini tüm dünyaya ilan ettiği tarihtir. Türk Ulusunun binlerce yıllık geçmiş tarihindeki en büyük devrimi simgeleyen, bu yeniden diriliş harekâtı, yeniden varoluş, ülkemizi bölüp, parçalamak, sömürmek için, saldırıya geçen emperyalist güçlere karşı verilmişti. Kurtuluş savaşının zaferle sonuçlanması neticesinde de 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilan edilmişti.
Yüce önderimiz Mustafa Kemal ATATÜRK, ilk Meclisin açıldığı 23 Nisan 1920 gününü aynı zamanda Çocuk Bayramı olarak ilan ederek, tüm çocuklarımıza bu kutlu günü armağan etmişti. Kurulduğu yıldan bugüne dek Cumhuriyetimiz pek çok güçlüklere rağmen, tüm kurum ve kuruluşları, Türk Milleti ile özleşen Atatürk İlke ve Devrimleriyle yenilenerek, yeni çağdaş bir yapıya kavuşmuştur. Bu çağdaş yapılanmada, Cumhuriyetimizin en önemli temel felsefesi “EGEMENLİK KAYITSIZ ve ŞARTSIZ MİLLETİNDİR.” İlkesidir.
Bu temel ilkeden önce Osmanlı İmparatorluğu zamanında, dış ülkelere verilen kapitülasyonlar ile başta ekonomik bağımsızlığımız elimizden alınmıştı. 17-18. yüzyıllarda Osmanlı İmparatorluğu tarafından Venedik ve Cenevizlilere verilen ilk kapitülasyonlar, 1740 yılında I. Mahmut ve XV. Louis arasında yapılan bir anlaşmayla sürekliliği olan devletlerarası bir ticaret sözleşmesine haline dönüştü. Bu evre sırasında Osmanlı hâlâ kendine yeterli bir ekonomik birimdi. Bu evre, “Eşitsiz mübadele” ile başladı. 19. yüzyıldaki sanayi devrimi ise her şeyi değiştirdi. Osmanlı ve Avrupa arasında artık bir nitelik farkı doğmuştu. Osmanlı topraklarını Avrupa’ya tek bir pazar olarak açan 1838 Ticaret Anlaşması yalnızca bir ticaret değil aynı zamanda ileri düzeyde bir kapitülasyon anlaşmasıydı. İhracat yasağı ve devlet tekelleri kaldırıldı. Yabancı tüccarlar yerli tüccarlarla aynı haklara sahip oldu. Bundan sonra Osmanlı artık mamul mal üretemeyecek, kumaş yerine iplik, iplik yerine ham pamuk ya da yün hatta pamuk
kozası satar hale gelecektir. Yabancıların ayrıcalıkları zamanla gayrimüslim Osmanlılara da tanındı. Osmanlının borçlanmaya başlaması kapitülasyonlarla birleşince, Osmanlı kendisini önce Düyun-u Umum iye’ye teslim etmiş, ardından yabancı şirketlere çok büyük imtiyazlar vermiş (Demiryollarının işletilmesi gibi, Posta İdaresinin İtalyanlara verilmesi… Gibi.) ve sonunda Sevr Antlaşması’nın Osmanlının tüm maliyesini elinde tutacak olan bir Maliye Komisyonu kurulmasını öngören 232. Maddesini kayıtsız şartsız kabul etmiştir. Kapitülasyonları kaldırma sözü Kurtuluş Savaşından önce 1856’da alınmıştır. Ancak, Osmanlıya batılı devletler tarafından verilen bu söz hiçbir zaman yerine getirilmemiştir. İttihat ve Terakki’nin 1911 yılında kaldırdığı kapitülasyonlar Sevr Anlaşması ile daha da güçlü bir şekilde Osmanlı’nın sırtına bindirildi.
Ülkemizin ekonomik girdi ve kaynaklarının sömürülme aracı olarak kullanılan Kapitülasyonlar Kurtuluş Savaşı sırasında, Sovyetler Birliği ile yapılan 28 Mart 1921 Anlaşmasının 7. Maddesiyle “Geçersiz ve kaldırılmış” sayıldı. Kapitülasyonların gerçek anlamda kaldırılması ise Lozan Anlaşmasıyla olmuştur.
İşte! Sevgili okurlarım! Geleceğimiz emanet edeceğimiz, Sevgili çocuklar! ATATÜRK böyle bir dönemde tarih sahnesine çıktı.
Osmanlı İmparatorluğunda, devleti yönetenlerden, Mart 1919’da Sadrazamlığa getirilen Damat Ferit Paşa, direniş göstermek yerine, teslimiyeti kabul etmek istemişti. İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Richard Webb, anılarında “Damat Ferit Paşa’nın Sadarete gelince kendisini ziyaret ederek, “Kendisinin ve Padişah Efendisinin ümitlerinin Allah’tan sonra İngiltere’de toplandığını ve bu mesajın İngiliz Hükümetine iletilmesini istediğini ” Yazmıştır.” (Tıpkı bugün izlenen politikalar ile Türkiye’nin geleceğinin AB’NE girmesiyle, ABD’NİN menfaatleri doğrultusunda hareket etmesiyle daha iyi olacağını düşünenler gibi…) o dönemde İngiliz himayesini mi, (Mandalık yönetimi) ABD himayesini mi kabul edelim diye tartışır iken, Türk Milletinin bağrından bir önder çıktı;
Bu öğle bir önderdi ki; Tüm imkânsızlıkları, Türk halkından aldığı destek ile Türk Milletinin lehine çevirmeyi bildi. Hiçbir ülkeye baş eğmedi. Ülke saffında mücadele veren Kuva-yi Milliye birliklerini bir çatı altında toplayarak tekrar düzenli orduyu oluşturdu. Birçok cephede Milli Kurtuluş Savaşı Mücadelesi verdi. Düşman kuvvetlerini yurdumuzdan attıktan sonra, Türk Milletinin yapısına en uygun devlet yönetim şekli CUMHURİYETİ kurdu. Osmanlı devleti zamanında yabancılara verilen, tersane, postane, demiryolları, bankalar… Gibi kurumları Tek tek yeniden satın alarak, ülke ekonomisine kazandırdı. İktisat kongreleri ile Milli Ekonomi politikaları oluşturdu. Ülke genelinde birçok yatırımlar öz sermaye ile yapıldı. Özelleştirmedi, satmadı, sattırmadı, pazarlamadı. Osmanlı zamanında satılan Milli değerlerimizi hep geri aldı.
Sizlere; 23 Nisan 1920’de TBMM’NİN açılışında bu Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını armağan etmekle kalmadı, daha sonra izlediği politikalar ile ilke ve İnkılâpları, Devrimleriyle bu Milletin yeniden ayakları üzerinde hiçbir yere bağımlı kalmadan da var olabileceğini kanıtladı. Teslimiyetçi olmayan, Milli Değerleri yeniden kazanılmış, kurum ve kuruluşları yabancı sermayeden tamamen arındırılmış, Milli Ekonomisi yeniden güçlendirilmiş, bölgesinde ve dünyada yeniden saygınlığı , etkisi güçlülüğü artmış bir TÜRKİYE bıraktı.
Şimdi ise; özellikle son çeyrek yüzyılda başa gelen siyasi iktidarların izlediği yanlış politikalar ile bizden sonra ülke yönetimini devralacak, geleceğimizi emanet edeceğimiz çocuklara bizler ne bırakıyoruz; Ülkemizi ilgilendiren siyasal, ekonomik, iç ve dış her türlü kararların sadece Türk Ulusunca değil, tamamen dışarıdan baskıcı yönetimlerin hüküm sürdüğü, dışarıdan bağlayıcı kararların alındığı bir TÜRKİYE, dış –iç borcun sürekli arttığı, doğacak çocukların bile borç yükümlülüğünde olduğu bir TÜRKİYE, özelleştirme ile milli
servet konumunda olan kurum ve kuruluşların sırayla, değerin çok altında bir ücretle satıldığı, ekonominin her alanında yabancı sermayenin etkin olduğu bir TÜRKİYE, yatırım alanlarının sürekli daraldığı, küçük orta ölçekli işletmelerin yok sayıldığı, işsizlik oranının devamlı arttığı, istihdam olanaklarının düşüş gösterdiği bir TÜRKİYE, kurumlar arası gerginliklerin devamlı artırıldığı, Cumhuriyetin temel ilkeleri ile, Atatürk ilke ve İnkılaplarının, çeşitli vesileler ile devamlı delinmeye çalışıldığı bir TÜRKİYE, ülke bütünlüğü için her zaman tehdit unsuru olan terör ve irtica hareketlerinin bir türlü etkin kararlar alınarak önlenemediği bir TÜRKİYE, Anayasal değişikliğin siyasi, akademisyen, sivil toplum örgütleri, halk ile uzlaşma sağlanmadan hazırlanabildiği bir TÜRKİYE, Türk ulusu adına mücadele veren Atatürk’ün Türk ulusunu birleştirici ünlü vecibe sözünün “NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE! “ bile tartışmaya açıldığı bir TÜRKİYE, bırakıyoruz.
Bugünün çocuğu, yarının genci olarak ülkeyi yönetecekler olanlar, ümidinizi kesinlikle kaybetmeyin ben size buradan bu konularda yol gösterici ATATÜRK’ÜN GENÇLİĞE HİTABESİ ile seslenmek istiyorum.
“Ey Türk Gençliği!
Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dâhilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, İstiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakır ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!”
“EGEMENLİK KAYITSIZ ve ŞARTSIZ MİLLETİNDİR.” İbaresine başta ülkeyi yönetenlerin, siyasilerin sadık kalarak, Ülkemizi ilgilendiren siyasal, ekonomik, iç ve dış her türlü kararların sadece Türk Ulusuna ait olduğu, başkaca hiçbir ülkenin veya yabancı kuruluşların, birliklerin bu kararda hükümranlık hakkının olamayacağını, egemenlik haklarımızdan kısmen veya tamamen vazgeçme anlamına gelen her türlü teslimiyetçi siyasal anlayışlara kesinlikle izin verilememesini, TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN sonsuza dek devamı için, geleceğimizi emanet edeceğimiz CUMHURİYETİN BEKÇİLERİ OLACAK OLAN YENİ NESİLLERE, 23 NİSAN KUTLAMALARINININ önemini bir kez daha hatırlatır,
Türk ve Dünya Çocuklarının 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını içtenlikle kutlarım…
Erdoğan KIRMIZIOĞLU
Araş Yazar-Şair