Kırım Tatar Asıllı Türk Dünyasının Yıldızı Muazzez İlmiye ÇIĞ uçmağa çıktı.
Mersin Mezitli’de 17 Kasım 2024 tarihinde Sümerolog Muazzez İlmiye ÇIĞ edebi dünyaya göç etti.
Son Sümer Kraliçesi olarak da anılan Muazzez İlmiye ÇIĞ 110 yaş süren ömründe çalışmalarıyla, bıraktığı eserleriyle, düşünceleriyle İnsanlık Tarihinde, Dünya tarihinde , Türk Tarihinde iz bırakanlar arasına adını yazdırdı.
Orhun Abidelerinden Kül Tigin anıtında geçen, Bilge Kağan tarafından kardeşi Kül Tigin için söylediği ifade de “Öd Tengri aysar kişi oglı köp ölgeli törümiş” (Zamanı Tanrı yaşar, insan oğlu hep ölmek için doğmuş/türemiş/yaratılmış.) insanların ölmek için yaratıldığı ne güzel anlatılmış.
İnsanlar… Doğar… Yaşar…Ve ölür…
Ömrünü tamamlar ve bir gün edebi dünyaya göç eder.
Ölümü tadar, tıp ki doğumu tattığı gibi.
Yaşar iken bir türlü doyamadığı, yaşadığı dünyadan bir gün gelir ayrılmak zorunda kalır ve uçmağa çıkar. İnsanın ilk yaratılışından beri doğum-yaşam-ölüm döngüsü hep böyle aynı süreçte
asırlardır devam etmiş ve kıyamet oluşumuna kadar da devam edecek.
Bazı insanlarda sınırlı ömürde, yaşadığı dünya hayatında düşünceleriyle, kurduğu davasıyla, hayat felsefesiyle, yaptıklarıyla, yapmak istedikleriyle, eserleriyle öldükten sonrada iz bırakırlar. Öldükten sonra da düşünceleri, davası, meydana getirmiş olduğu eserleri, ondan etkilenen kişiler tarafından kuşaktan kuşağa aktarılır, eserleriyle ölümsüzleşen insanlar olurlar. Eserleri topluma mal olmuş insanlar, ortaya koydukları eserleriyle onlar her zaman insanların gönlündedir. Gönüllerde hiçbir zaman ölmezler.
Ben bugün makale yazımda, 110 yaşında hakkın rahmetine kavuşan Sümerolog dil bilimci arkeolog, hayatını bilime ve tarihin izlerine ışık tutmaya adamış, araştırmaları ve eserleriyle, bilim dünyasına, Türk kültürüne katkı sağlamış, geride eşsiz bir miras bırakarak aramızdan ayrılan SON SÜMER KIRALİÇESİ olarak anılan Muazzez İlmiye ÇIĞ’dan bahsedeceğim.
Muazzez İlmiye ÇIĞ, yorulmak bilmeyen çalışmalarının sonucunda 16 kitap ve birçok makaleleriyle modern tarih çalışmalarında çığır açmıştır.
O, Sümeroloji alanındaki derin bilgisinin yanında, aynı zamanda Atatürkçü ve Laik bir Cumhuriyet kadını olarak toplumda her zaman hayranlık uyandırmış, her kesimine ilham vermiştir.
Muazzez İlmiye ÇIĞ’ın Hayatı ;
Türkiye’nin yetiştirdiği ilk kadın Sümerolog’u Muazzez İlmiye Çığ, 20 Haziran 1914 tarihinde Bursa’da dünyaya geldi.1926’da sınavla Bursa Kız Muallim Mektebi’ne girdi ve 1931’de, 17 yaşına geldiğinde ilkokul öğretmeni yetiştiren bu okuldan mezun oldu. Yaklaşık beş yıl boyunca, Eskişehir’de öğretmenlik yaptı.
1936’da Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Hititoloji Bölümü’ne kaydoldu.1940’ta diplomasını aldıktan sonra, Antik Şark Eserleri Müzesi’nde on yıl sürecek kariyerine, kurumun arşivlerinde tercüme edilmeden ve tasnif edilmeden saklanan binlerce çivi yazılı tablet alanında uzman olarak başladı.1960’ta Heidelberg Üniversitesinde 6 aylık bir çalışma yaptı. 1965’te Roma’da sergilenen Hitit sergisini bu şehirden alarak Londra’ya götürdü. 1972’de emekliye ayrıldı. Emeklilikten sonra bir süre yurtdışında yaşayan Muazzez İlmiye Çığ, 1988’de Philadelphia’daki Asuroloji kongresine katıldı. Prof. Kramer’in History Begins at Sumer adlı kitabını Türkçeye çevirdi ve kitap 1990’da “Tarih Sumer’de Başlar” adıyla Türk Tarih Kurumu tarafından yayımlandı. Topkapı Müzesi Müdürü M. Kemal Çığ ile 1940 ve 1983 yılları arasında evli olan Muazzez İlmiye Çığ, 2 kız evlat sahibi idi.
Sümerolog Muazzez İlmiye ÇIĞ’yaptığı çalışmalardan bazı kesitler sunmak istiyorum..
Muazzez İlmeyi Çığ, Orta Asya kökenli Tufan efsanesinin izini sürdü.Tufan konusu, şimdiye kadar birçok kez ve birkaç açıdan işlenmiş olmasına rağmen, Çığ konuya, bugüne kadar hiç işlenmemiş bir açıdan yaklaştı.Türklerin Anadolu’ya binlerce yıl önce geldiği tezinden hareket eden ÇIĞ, Türklerin Tufan efsanesiyle, Sümerlilerin Tufan destanı arasındaki bağlantıları araştırdı. Bunun için Çığ, Asya ve Orta Asya tarihinin derinliklerine daldı ve Türkmenlerin, Altay Türklerinin, Kazakların, Azerilerin, Farslıların ve Hintlilerin Tufan efsanelerini Sümer’deki efsaneyle karşılaştırarak inceledi. Ayrıca hem Mezopotamya kaynaklı olan hem de Tevrat ve Kur’an’daki Tufan efsanelerini Sümerlilerinkiyle karşılaştırdı.Yaptığı çalışmada Tufan felaketinin hangi coğrafyada olduğu sorununu da tartışarak kendi tezlerini açıkladı.
Türk Sümeroloğ Muazzez İlmiye ÇIĞ ‘ın sözlerinden alıntılar :
“
Bu sözler Muazzez İlmiye ÇIĞ’ın yaşadığı yıllarda söyledikleri düşünceleri. Elbette
katılan olur, katılmayan olur. Dini radikal çevrelerin, dogmatik görüşü bilimsel görüşün önüne çıkaranların, bu görüşlere katılmamasını da doğal karşılıyorum. Yine onun bir sözü ile “Bilim, gerçekleri arama yoludur; onu hiçbir zaman bırakmayın. Sorgulamaktan asla vazgeçmeyin,” bu konuya açıklık getirerek, birey ve toplum olarak dogmatik değerlerde dahil her konuda sorgulayıcı olmanın gerekliliğine inanıyorum.
Muazzez İlmiye ÇIĞ cesaretli bir aydın, bilim insanı olarak 25.8.2012 tarihli bir mektubunu zamanın Başbakanına da göndermişti. Mektupta önemli konulara değinilmiş. Ben bugününde sıkıntılı şartlarını dile getiren halen önemini koruyan bu mektup ile yazımı sonlandırmak istiyorum.
“ Başbakana!
İkide bir “demir ağlarla kim örmüş, hep biz ördük” deyip duruyorsunuz, Atatürk zamanında yapılanları sıfıra indiriyorsunuz. Eğer biraz tarih bilseniz bunu söylemeye utanırdınız, yüzünüz kızarırdı.
O günkü örülen demir ağlar yalnız tren yolları değildi: güçlü eğitim, güçlü ekonomi, güçlü demokrasi ve laiklik temelleri atılmasaydı, ne siz bugün o mevkie gelebilirdiniz, ne de gösteriş olarak başlarını örttürdüğünüz, (yüzleri gözleri boyalı) eşleriniz olurdu.
Özendiğiniz Müslüman ülkeleri arasında hangisi bizim ülke gibi?
Osmanlı Devleti yıkıntısı üzerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti, toprağından bir damlasını satmadan, kimselerden borç almadan, Osmanlı’nın Birinci Cihan Savaşı borçlarını öderken yapılan işler yanında sizinkiler çocuk oyuncağı kalır.
Devletin geliri okuma yazma bilmeyen, verem, sıtma, zührevi hastalıklar, trahom gibi bulaşıcı hastalıklardan kahrolan zavallı fakir halkın verdiği vergilerdi.
İşte o vergilerle o alay ettiğiniz demir ağlar yapıldı.
Koskoca ülkede bir çimento fabrikası yoktu. O yüzden evler kerpiç denilen çamurla yapılıyordu. Şeker fabrikamız yoktu. Rusya’dan gelen şekerleri bugün gibi hatırlıyorum. Ülke sathında Sümer Bank, kumaş fabrikaları, şeker fabrikaları, çimento fabrikaları, kâğıt, silah, uçak fabrikaları kuruldu.
Buralarda çalışan mühendis ve işçilerimizin bir kısmı dışarıdan getirilen uzmanlarla eğitilirken bir kısmı da eğitilmek üzere Rusya’ya gönderildi.
Siz ise başa geçer geçmez alın teri ve büyük bir özveri ile yapılmış o güzel tesisleri satıp satıp yediniz yedirdiniz.
Ülkenin doğusu ve batısı düşman tarafından yakılmış, harabeye dönmüştü. Hemen hemen hiç karayolu yoktu. Mevcut demir yolları dâhil birçok kurum yabancıların elinde idi.
Bütün bunlar ellerinden alınarak ülkenin malı yapıldı. Ayrıca 3000 kilometrelik tren yolu yapıldı ki, o zaman şimdiki gibi dağları bir anda oyacak makineler yoktu. Tüneller kazma ile kazıldı. Elde onları planlayacak hesaplayacak mühendisler yoktu. Onun için böyle kimseleri yetiştirmek üzere okullar açıldı. Tren rayları yapmak için fabrika kuruldu. Kilometrelerce kara yolu köprüler yapıldı.
Demir ağın bir ayağı olan “çağdaş eğitim” de yoktu. Batı araştırmalarda icatlarda almış yürümüştü. Ama bizde ne doğru dürüst lise ne de araştırmalar yapacak üniversiteler vardı. O yüzden Osmanlı devleti geri kalmış ve yıkılmıştı. Okullarda eğitecek kadrolar yoktu. O yoklukta birçok alanda eğitim almak üzere Batı’ya başarılı pek çok gencimiz gönderildi.
İstanbul’da Darülfünun denilen okul tam bir üniversite oldu. Tıp, Hukuk, Siyasal Bilgiler, Dil ve Tarih-Coğrafya Ziraat gibi fakülteleri içine alan Ankara Üniversitesiyle güçlü ve köklü bir eğitimin temeli atıldı. Dışarıdan gelenlere istedikleri kitaplıklar, laboratuarlar sağlandı. Onların derslerini Türkçeye çevirecek çevirmenler bulundu. Bunların hepsi para ile oluyordu.
O paralar, o fakir halkın vergileriyle sağlanıyor. O dönemde devlette yolsuzluklar, suiistimaller olmuyor. Rahmetli Başbakan İnönü “Kimseye bir kuruş yedirmem” diye bas bas bağırıyordu. Bundan sonra imam hatiplerde yetiştireceğiniz dindar ve kindar o zavallı gençleriniz, Allah’a dua ederek, yalvararak size yardımcı olurlar. Böylece elinize aldığınız bu güzel ülkeyi kendinizle toprağa gömerek tarihe kara harflerle geçersiniz. “”
Muazzez İlmiye ÇIĞ 25.8.2012”
Hep öğrenmeyle öğretmekle araştırma yazma ile Dünya tarihine, Türk Milletine sevdayla, dünya tarihine kalıcı eserler üretmekle geçen bir ömürde, tarih dil bilim yönünden devamlı üretken bir hayat süren uçmağa çıkan Muazzez İlmiye ÇIĞ’ a’, Allahtan rahmet, başta ailesi olmak üzere, Türk Halkının, bütün Türk dünyasının başı sağ olsun diliyorum.
Üstat Bilim İnsanı! Ruhun şad olsun. Seni insanlık hiç unutmayacak, İSMİN UNUTULMAZLAR ARASINDA HEP YER ALACAK. Eserlerinle, düşüncelerinle, araştırmalarınla hep gönüllerde yaşayacaksın…
Hoşça kalın!
Sağlıcakla, esen kalın!