Her insan doğar, büyür, hayatla cebelleşir, sevdiklerini mümkün olduğunca memnun ve mutlu etme uğraşı verir. Hayatta kalabilmek adına da doğal olarak bir şeyler kazanmak zorundadır. Ardından varsa semeresini görür, yaşlanır ve ölür.
Bu doğanın kanunu gibi bir şeydir.
Ama çıkalım sokağa. Önümüze gelene soralım hayattan ne beklediklerini. Eminim hiç birisinin ağzından kesinlikle ölümden yani insanın sonundan hemen hemen hiç kimse bahsetmez.
Neden mi?
Bana göre bu fani dünyada genelimiz hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamına devam ediyor da ondan.
Ama bir de hayatın gerçekleri var.
Ölüm kapıya dayanınca pek geri dönüş mümkün olmuyor.
1990’lı yılların başıydı. ETV ve Yeni İleri Gazetesi’nin spor müdürlüğünü yapıyorum. Tabii ki uzmanlık dalımız Antalyaspor.
Günlerden bir gün sekreterimiz Çiğdem, “Abi sana telefon var” dedi bağladı. Alo dememle birlikte.
“Sen Vedat Gürhan mısın” diyordu karşıdaki ses. “Evet” dememle, “Bir taksiye bin biz 7 Mehmet’teyiz. Senle bir şey konuşacağız. Taksi paranı ben veririm” demez mi?
“Ne münasebet” deyip telefonu kapattım.
Çok geçmeden Çiğdem yine seslendi, “Abi seni Ahmet Uluç diye birisi arıyor” diyordu. İsmini duymuş, kendisinin Antalyaspor başkanlığını yaptığını biliyordum. “Bağla kızım” dedim bağladı.
“Alo Merhaba Vedat bey. Ben Ahmet Uluç” diyordu karşıdaki ses.
“Buyurun başkanım” dememle, “Beni tanıyor musun” diye sordu.
“Yüz yüze denk gelmedik ama ben sizin eski başkanımız olduğunuzu biliyorum başkanım” cevabını verdim.
“Vedat’cım biz Antalyaspor konusunda bir yerde tıkandık ve sen aklımıza geldin. 7 Mehmet’te oturuyoruz. Araç göndersem gelebilir misin” teklifini iletti. Belli ki az önce arayanla aynı masada oturuyorlardı.
“Başkanım 1-2 saatlik gazetede işim var. Bitince benim arabam var gelirim” dedim ve gittim.
Gidiş o gidiş.
Yıllarca Menderes Türel, “Sen bu grubun içerisine nasıl girdin” sorusunu defalarca yüzüme sordu da sordu.
O gün tanıdım Ahmet-Mehmet Uluç kardeşleri. Tabii ki Orhan-Macit Selekler kardeşleri de.
45 kişilik otobüste 6-7 kişi olarak onlarla çok deplasman maçlarına gittim.
Adamların işi gücü Antalyaspor’du.
Kırmızı-beyazlı ekibin 3. Lig’in kapısına dayandığı günleri de hatırlıyorum da, gecelerini gündüzlerine katmıştı takımın düşmemesi için hepsi.
İnanın ben bile onları yazarak anlatamam.
Ama kendileriyle Antalyaspor’u bizzat yaşayanlardanım.
Önce Ahmet Uluç abimi kaybettik.
Ardından da Orhan Selekler abimi.
Bambaşka birisiydi Ahmet abim.
Ben yalaka vari yazı yazma konusunda pek becerikli birisi değilimdir. Ama buradan Ahmet Uluç ile ilgili günlerce yazsam bıkmam.
Geçtiğimiz günlerde de Mehmet Uluç abim hakkın rahmetine kavuştu.
Sizin anlayacağınız ikizler yıllar sonra buluştular.
Pazar günü Uncalı Camiinde kılınan ikindi namazına müteakiben aynı mezarlıkta aile kabristanlığına defini gerçekleştirdik.
Çok kalabalıktı cenaze. Sevenleri yalnız bırakmadı son yolculuğunda Mehmet abimi. Hasan Subaşı ile Menderes Türel dışında hiçbir siyasi ne bileyim belediyeci yoktu.
Hele hele hayatlarını verdikleri Antalyaspor’dan bir tane Allah’ın kulu lütfetmemişti. Eski hizmet edenleri tenzih ediyor mevcut Antalyaspor A.Ş, Dernek ve Vakıf’tan bahsediyorum.
Ben ahde vefanın karşılığını daha doğrusu ne demek olduğunu Ahmet Uluç abimden öğrenmiştim de, şehrin karar vericilerini aradı durdu gözlerim.
Sahi ya. Bir ürün çıkarsak, adına da büyük harflerle “Ahde Vefa” koysak alan olmaz mı?
Mekanın cennet olsun Mehmet abi.
Sevenlerin senin yanındaydı..